Sözlükçe

Ağustos 3, 2017

Adem safiyullah

Allah’ın yarattığı ilk insan, ilk peygamber. İnsanın bebeklik dönemi de bu isimle anılır. İnsan bebekliğinde masumdur ve saftır. Henüz hiçbir kötülüğü yapacak durumda değildir temizliğin ve saflığın sembolü olarak kullanılır. Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insan-ı kâmil. Bu insan bütün ilahi isimlerin ve sıfatların mazharıdır.

Ahd ü peymân

Kuran-ı Kerimde, Ahzab suresi 72. Ayette “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok cahil ve zalim birisidir.” Geçen emaneti kabul ettiğine dair verilen söze işaret edilmektedir. Burada geçen emanet için bir çok açıklama yapılmıştır. En çok kabul edilen açıklama muhakeme veya akıl ve irade yani hayır ve şer olan iki şey arasında seçim yapabilme yeteneği şeklinde olanıdır. (Esed, 868) İnsan verdiği bu sözü unutmamalıdır.

Ahmet

Hz. Muhammet’in (s.a.v.) isimlerinden biri. Hz. Peygambere, Cenab-ı Hakk’ı çok övüp, O’na çok şükrettiği için Ahmed adı ikinci bir isim olmuştur. Bu isim ilk defa Kuran’da Hz. İsa’dan sonra gelecek peygamber müjdelenirken belirtilir. Birçok hadiste de bu isim zikredilir. Müştak Baba peygamberimizin gökyüzünde Ahmed ismiyle anıldığına dikkat çeker. Bu ismi oluşturan harflerin bir takım esrarı vardır. “Mim” harfi çıkartıldığında ehad kalır ve Cenab-ı Hakk’ın birliğine işarettir. Ayrıca bu isim, Allah’ın birliğini ifade eden ehad ile Muhammed’in “mim”inin bir araya gelmesiyle oluşması nedeniyle de tevhidi işaret etmektedir. fiahidi Dede Gülşen-i Tevhid ismindeki mesnevisinde bu durumu şu şekilde nazm etmektedir:
            Der hakikat yek bedân Ahmed Ahad 
            Fırka în her du râ ismî koned 
            Mîm-i Ahmed virdi kesret âleme       
            Hem yazıld’ol mim lafz-ı âdeme     
Yaratılan ilk varlığın Cenab-ı Peygamber’in ruhu olduğu ve bu ruhun Allah’tan alındığı düşünüldüğünde mesele daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca mim’den mevcudat ve mahlukat anlaşıldığı takdirde konu çok daha farklı bir mahiyet arz etmektedir.

Alem-i mana

Rüya alemi, maddi olmayan alem.

Al-i âbâ

Hz. Muhammet, Hz. Ali, Hz. Fatıma. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in beşine birden denir. Bir hadis-i şerife göre; “peygamber aleyhisselam bir sabah, üzerinde siyah kıldan dokunmuş, nakışlı Yemen işi bir örtü bulunduğu halde erkenden çıkınca yanına Hasan geldi. Onu hemen örtüsünün içine aldı. Sonra Hüseyin geldi. Onu da onun yanına aldı. Sonra Fatıma geldi. Onu da örtünün içine aldı. Daha sonra Ali geldi. Onu da örtünün içine sakladıktan sonra ‘Ey ehl-i beyt, Allah, sizden kiri, günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.’ (Ahzab 33) ayetini okudu” (Sahih-i Müslim c.7, s. 130) Ehl-i beyt, ehl-i kisâ, pençe-i âl-i âbâ, penç-ten-i âl-i âbâ ve beşler gibi isimler de verilir. Bektaşilikte, Mevlevilikte ve Alevilikte önemlidir. Al-i abâ hayranları kendilerine bende-i âl-i abâ derler.

Ali Asgar

Hz. Hüseyin’in küçük oğlu. Kendisinden daha büyük olan kardeşinden ayırt edilmek için ‘Küçük Ali’ anlamında bu isimle anılıyor. Takvasından dolayı ‘zeyne’l-âbidîn’ (Allah’a kulluk edenlerin süsü) lakabıyla da anılır. Kerbelâ’da hasta olduğu için babasıyla savaşa katılamadı ve kendisini öldürmek isteyenlerin elinden Ömer b. Sa‘d tarafından kurtarıldı. Ömrünün sonuna kadar Medine’de yaşadı. 58 yaşında H. 92/ m. 710 kimilerine göre de 94/712 yılında vefat etti. On iki imamın dördüncüsü olan ve Hz. Hüseyin’in çocukları arasında hayatta kalan tek oğlu olduğu için imamlık sülalesini devam ettirdiği için ‘ebu’l-eimme’ (imamların babası) ismiyle de anılır.

Ali Ekber Ehl-i Beyt’ten Kerbela’da ilk şehit edilen Hz. Hüseyin’in büyük oğlu. Küfeliler tarafından öldürüldü. Ali Ekber peygamberimize çok benzerdi. Ehl-i beyt peygamberimizi görmek istediklerinde ona bakarlar ve salavat getirirlerdi. Kerbela’da şehit olduğunda 17 yaşındaydı.

Ali İmran suresi Kuran-ı Kerim’de üçüncü sure. Medine’de nazil olmuş, iki yüz ayettir. Hz. Meryem’in babasının İmran ailesinden söz edildiği için bu adı almıştır.

Aliyyü’l-Mürteza Seçilmiş, beğenilmiş Ali. Peygamberimizin amcasının oğlu, damadı, İslam’ın dördüncü halifesi. Babası Ebu Talip, annesi, peygamberimizin ikinci annem dediği Fatıma binti Esed. İlk Müslümanlardan. Peygamberimizden tarafından büyütüldü. Onun ilgisi altında eğitildi. Bazılarınca peygamberimizin gerçek halefi olarak ve velayetin temsilcisi olarak gösterilir. Peygamberimizin hicreti esnasında canını tehlikeye atarak yatağına yattı. Peygamberimizin hicret ettiği yılı takvim başı olarak kullanılmasını o tavsiye etti. 25 Zilkade 35 Cuma günü (24 Haziran 656) Medine’de halife oldu. Hilafeti oldukça zor bir dönemde geçti. Hilafetini kabul etmeyen Muaviye ve Hariciler ile savaştı. Haricilerden İbni Mülcem’in suikastından üç gün sonra 17 Ramazan 40 (24 fiubat 661) vefat etti.

alleme’l-esmâ

“Ve o, Adem’e her şeyin ismini öğretti” anlamındaki ayetin (2/31) kısaltması. Dilbilimcilere göre isim terimi, “bir maddenin, bir eylemin veya bir niteliğin bilgisini temsil eden ayırt edici ifadelere denir. Felsefe terminolojisinde ise kavrama işaret eder. Buradan hareketle tüm isimlerin bilgisinin bu anlam örgüsü içinde, mantıki tanımlama ve dolayısıyla kavramsal düşünme melekesine delalet ettiği düşüncesine varabiliriz. Burada Adem ile bütün bir insan soyunun kastedilmiştir. (Esed, c.1, s.12) Manevi bir elbise olup mürit doğduğunda yani hakikatin sırrına erdiği zaman yani isimlerin anlamlarını tam olarak öğrendiğinde mürşit tarafından giydirilir. Bu elbiseyi giymek Allah’ın doksan dokuz güzel isminin sırrına ermiş olmayı gösterir. Tarikatlardaki bazı özel kisveler sembolik olarak bunu anlatır.

Altı bin altı yüz altmış ayet Kuran-ı kerimdeki ayet sayısı. Bazılarınca bu sayı daha azdır. Çünkü mukatta harflerini bir ayet sayıp saymama ihtilaf konusudur. Bunun yanında birkaç ayeti bir ayet sayanlar da vardır. Daha çok kabul edilen 6236 ayettir. 113 besmele de bir ayet sayılır. (Keskioğlu, 128-129)

Amentü billahi

İmanın altı şartı. Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kıyamet gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine, ölümden sonra diriliş olduğuna iman ederim, manasına gelen bir dua. Alevi inancında ise bu altı şart farklıdır: 1-Tevhid, 2- Nübüvvet 3- İmamet 4- Velayet 5- Adalet 6- Mead. Tevhid: Allah’ın varlığına, birliğine, başlangıçsız ve sonsuz olduğuna, yarattığına ve yaratmaya devam ettiğine, zat, sıfat ve fiillerinin bulunduğuna, evrenin ona muhtaç olduğuna inanmaktır. 2- Nübüvvet: Allah’ın yaratmış olduğu canlı varlıklara, özellikle insan oğluna kendi varlığını bildirmek ve onları doğruya, mutluluğa yöneltmek için elçiler gönderdiğine, yol ve yöntemleri açıklayan kitaplar gönderdiğine, peygamberimizin son peygamber olduğuna ve emirlerine mutlaka uyulması gerektiğine inanmak 3- İmamet, Allah’ın emriyle Hz. Adem’den beri gönderdiği her elçinin göndermiş olduğu şeriatı, o elçinin ölümünden sonra açıklamaya, korumaya ve yaşatmaya yetkili imamların varlığına inanmaktır. (Enbiya 73 Onları emrimizle doğru yolu gösterecek rehberler kıldık. Furkan 74: Rabb’imiz bizi sakınanlara imam kıl.) 4- Velayet: Gerek nübüvvetin gerekse imametin gönderilenler itibarıyla son bulacağına, nübüvvetten imamete ulaşan dini hükümleri açıklama yetkinliğinin, imametten sonra velayete geçtiğine, velayetin imamet gibi sona ermeyeceğine, insanlık olduğu müddetçe bu yetkinliğin devam edeceğine, velilerin açıklamış oldukları MuhammedÓ şeriat ve tarikat hükümlerinin (Kuran’a dayalı yorumlarının) hak olduğuna ve velilerin vesile edilmesi gerektiğine inanmaktır. 5- Adalet, Allah’ın mutlak adil olduğuna adaletle hüküm verdiğine, yarattıkları için özellikle kulları için hayır dileyip şerri yaratmadığına, ödül ve cezanın, cennet ve cehennemin var olduğuna, insanların kendi eylemlerine göre ceza ve ödül alacağına inanmaktır. 6- Mead: Allah’ın emirlerine uyanların ödüllendirilip cennete konulacağına, emirlerini dinlemeyenlerin yargılanıp cehenneme konulacağına inanmaktır. (Turan, Ehl-i Beyt Mektebinde Temel İnançlar)

Arif

İrfan ve marifet sahibi, anlayan, her şeyin farkına varan kimse. Allah Taalanın kendi zatını, sıfatlarını, isimlerini, fiillerini, müşahede ettirdiği kimse. Müşahede ve temaşadan hasıl olan bilgiye marifet, bu bilgiye sahip olan kimseye de arif denir. (Uludağ51-52) Arif sûfîlikte kamil insandır.

Arş

Cem ayininin icrası için tahsis edilen meydana da arş-ı rahman denir. Orası tanrının mekanıdır ve kapıdan girilirken dualar okunur. (Yörükan, 55)

Arş

Felekler, taht, mülk, hakimiyet, ihata, tecelli. Tecelli mahalli, Allah’ın mukayyet isimlerinin istikrar mahalli, mutlak varlığın bedeni, ayrıntılı bir şekilde her şeyi kuşatan külli nefse arş-ı kerim, arşullah, Allah isminin mazharı olması itibarıyla insan, yani insanın bir örneği sayılan mutlak varlık, kamil insanın kalbi. Arş, üstüne Allah’ın istiva ettiği varlık. Yerlere ve göklere sığmayan Allah mümin kulunun kalbine sığdığından onun esas arşı ve istiva ettiği varlık insan-ı kamilin kalbidir. Beş cevherin alem-i kebirdeki asıllardan birincisidir. İnsandaki kalbin alem-i kebirdeki aslıdır. Bunun için kalbin bir ismi Arşullah’tır. Beş cevherin diğer dördü hep arşın üstündedir. (Mektubat, 34. mektup)

Arş

İnsan bedeninin baş kısmı. Diş ve dillerin sayısı otuz üç eder. Bu da tespihteki elhamdülillahı remzeder. İnsan olduğumuz makamdır. Beyindeki otuz üç ise Allahü ekber’i remzeder. Burası da külli iradenin gerçekleştiği makamdır. Süphanellah makamı kürsteki omurgadır. Kontrol edilemediği için sübhanellah denir.

Aşık

Allah Teala’yı son derece ve azami mertebede seven. Hak aşığı.

Ayete’l-Kürsî Bakara suresi 255. Ayet. İçinde ‘kürsi’ kelimesi geçtiği için bu isimle anılmıştır. Peygamberimiz bir hadisinde Kuran’daki en büyük ayet olduğunu işaret etmiştir. Kürsiyi bazı sufiler , insan vücudu, baş tarafı arş, boyundan aşağısı olarak tarif ederler. Toplam on ikidir. Yedisi başta, beşi gövdedir. İki meme başı, bir göbek ve ön ve arkalar. Başta; iki kulak, iki burun, iki göz ve bir ağız.

ayın nun ilmi Ayın ebcet hesabına göre değeri yetmiştir. Otuzu isti_dadı kırkı da nuru kapsar ve iki manaya ayrılır. Otuzda kalan karanlıkta yani nefsin içinde olduğu için ahreti geçip cennete giremez. Kırklık manasına geçenler ise cennetlik olan ve yaşayanlardır. Ayın hurufu meçhuldür. Yani nurani mi zulmani mi olduğu tam olarak bilinmez. Ebcet hesabına göre değeri manasıyla tam ortasından dişi ve erkek olarak bölmek mümkün değildir. Çünkü ikiye bölündüğünde otuz beş sayısı çıkar ve manasız kalır. Bu nedenle bir tarafa ağırlık verip otuz ve kırk olarak ikiye ayrılır. Otuz ve kırk ise lam ve mim harflerini temsil eder. İkisinin de toplamı yetmiş yani ayın’dır.

Ayn

Bir şeyin Allah ilmindeki sureti. Kendisinden diğer bir şeyin çıktığı ve peyda olduğu başka bir şey. (Uludağ, 72)

Azazil fieytanın, Hz. Adem’e secde emri gelip isyan etmeden önce melekler arasındaki adı. Bir efsaneye göre Allah kainatı yedi günde yaratırken her gün bir melek yaratmıştır. Bunlardan ilki en büyük melek olup tavus şeklinde imiş. İşte azazil denen melek bu imiş. (Pala, 64)

bâde-i aşk Aşk şarabı, sülûkun başlangıcındaki zayıf aşk, avamda bulunan aşk.

Bâd-ı sabâ Meltem, seher vakti doğudan esen ve güllerin açmasını sağlayan latif rüzgar. Ruhaniyet doğusundan gelen rahmanî kokular. “Ben Rahman’ın nefesinin Yemen’den geldiğini hissediyorum” hadisiyle buna işaret edilmiştir. (Uludağ, 81)

bağ-ı vahdet Birlik bağı, bahçesi,. Neşeli ruhani alem. Aşığın kendinden geçtiği yer.

ba-i bismillahı Besmelenin be’si. Besmele Allah’ın adıyla demek olup insana bir şeyi yapma ve meydana getirme gücünü ve iradesini verir. Allah ‘kün’ ile kul ‘besmele’ ile yapar. Ba’nın altındaki nokta yaratılanların ilki olan zata işarettir. İnsanın sırrı onun mazharıdır. İki nokta ikinci yaratılan sıfatlara (taayyun-ı sâni-i sıfatiye) işarettir ve ruh onun mazharıdır. Üç nokta ise üçüncü yaratılan fiillere işaret eder ve hayvanlar da onun mazharıdır. Böylece nokta üçe ayrılmış oldu. Ba ile başlamada yaratılma şekline uygun olmaya dikkat edildi. Müminlerin emiri Hz. Ali (k.v.) “Ben be’nin altındaki noktayım” dediği sır insanın başlangıçtaki vekilliğine ve hakikat-i Muhammediye’ye işarettir. Alemde her ne var ise, insanlar, hayvanlar, bitkiler ve cansız varlıklar, yaratılış amaçlarına uygun şekilde varlık alemine gelmişlerdir. Bu sonsuz çokluk o vahdete, sayılamayacak kadar çok parçalar da bütünlüğe engel olmadı. Çünkü vücûdun sayısı tecellinin tekrarındandır. Nitekim her insan görüntüsüne göre bir bedeni ve bir ruhu varken bir çok azası ve eylemi vardır. Bunun için “Onda olan her şey onun bir olduğunu gösteren bir işarettir” demişlerdir. Bu anlatılan şahsi ve hakiki vahdeti de kapsar. Onun için her cisimde sonsuz bölünmez parça vardır. Her bir cüz bir noktaya işarettir ve bütün terkipler onunla var olur. (Bursevî, 3)

Bakır

  1. Muhammet Bakır

Batın

Allah’ın zatını niteleyen dört temel isimden biri: evvel, ahir, zahir ve batın. Hadid 3: “O evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır” Muhammed Esed batını şöyle açıklamaktadır: “Yani, O bütün mevcudatın aşkın sebebidir. (transcendental cause) ve aynı zamanda yarattığı her varlıkta (phenomenon) içkindir.(immanent) Bir başka deyişle onun varlığı, eylemlerinin etki ve sonuçlarından açıkça anlaşılmaktadır. (zahir) halbuki onun bizatihi kendisi, bizim duyularımızın kavrayamayacağı bir gerçekliktir” (Esed, c.3, 1110.) Ayetlerin ve hadislerin bir herkesin anlayabileceği anlamları vardır. Bir de ancak ariflerin ve velilerin bildiği gizli anlamları vardır. Bunlara batınî anlam denir ve bunlar, ancak keşif ve zevk yoluyla bilinir. Ayrıca sâlikin kalbine ve ruhuna da batın denir. Batın ehli deyince akla evliyaullah gelir, zahir ehli deyince alimler gelir. İslam uleması batın kelimesine bir çok anlam yüklemiştir: 1- Varlığını belgeleyen bir çok delil bulunmakla birlikte duyulardan gizli olup gözle algılanamayan, mahiyeti bilinemeyen, kemiyet ve keyfiyetle nitelenemeyen, insan zihninin tasavvur hudutlarını aşan, mümin kullarına zahir olmakla birlikte müşriklerden gizlenen 2- Allah’ın bu iki ismi, zahir va batın, onun hem görünen hem de görünmeyen alemlerin yaratıcısı olduğunu belirtir. 3- Her şeye her şeyden daha yakın olan. (Yurdagür 215-216)

belî best bk. Elest.

Berat suresi Kuran-ı Kerimde dokuzuncu surenin diğer adı. Tevbe suresi ‘berâatün’ diye başladığı için bu isimle de anılır.

Berdâr eylemek Dâr, ağaç sırık demektir. Dâr ağacı ise idam sehpasıdır. Tasavvufta fena makamıdır. Canı feda etme sözünün verildiği meydandır. Bu meydana Dâr-ı Mansur da denilir. Bektaşilikte bu meydana gelen derviş yaptığı günahlardan pişmanlık diler ve herkesten af diler. Bu esnada okunan duaya tercümân-ı dâr denilir. Bu dua şöyledir: Allah Allah! Elim erde, özüm darda, yüzüm yerde, erenlerin dar-ı Mansur’unda, Muhammed Ali divanında, Hakk’ın huzurunda canım kurban, canım tercüman, fakirin elimden, dilimden incinmiş can karındaş var ise dile gelsin, Allah eyvallah hû dost! (Miratü’l-Mekâsid, 283, 268) Alevilikte ise dört türlü dâr vardır: 1- Dâr-ı Mansur: Mansur’un dara asılması gibi pirin yamacında durmak ve elini sallandırıp ayaklarını birbirinin yanına getirmek ve bu suretle berdar olmaktır. Meydan evine girince ilk defa ilk defa ayakta durmak bunu ifade eder. 2- Dâr-ı Nesimî Dedeye secde etmek suretiyle selam verdikten sonra doğrulup oturmaktır. Bunun manası Nesimî gibi postumu yüzdürdüm demektir. 3- Dar-ı Fazlî: Hz. Fazlı gibi beni yüz üstü bıçağa bıraktılar demektir. Bu dara durmalar üç türlü ölümle öldüm ve Tanrı evine, mahşer meydanına pirlerimin ölümleriyle geldim demektir. Bir mümin sıdk ile bu üç dara durursa bu üç darın piri o mümine şefaat eder. İşte bunun için meydana girilirken bu üç dara durulur. 4- Dar-ı Fatıma: İkrar verecek olanlar ile cemde olanların durduğu dardır. (Yörükan, 333)

Beş gönül Ehl-i beyt

Beşler Cebrail’in kalbi üzerinde bulunan, ruhani his ve bilgilerini ondan alan beş ermiş. Ruhların hükümdarı olan Cebrail’in nefesinden ve ilminin feyzinden kalpler hayat bulduğu gibi tarik ehlinin hükümdarları olan beşlerin nefes ve ilim feyzinden de gönüller hayata kavuşur. (Bursevî, Faslü’l-Hitap, 324-328) Aynı zamanda ehl-i beyt için de kullanılır. Hz. Muhammet, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin.

Beytullah Allah’ın evi. Mekke’deki Kabe için kullanılır. Hakikatte ise ilâhî sureti kabul edip vücudî tecellîye mazhar olması itibarıyla kul, Hakkı içine alması ve sığdırması itibarıyla müminin kalbi. Bir kutsî hadiste Cenabı Allah “Ben yerlere ve göklere sığmadım ama mümin kulumun kalbine sığdım” buyurmaktadır. Bu hadise istinaden mümin kulunun kalbi Allah’ın evidir, beytullahtır. (Uludağ 97)

Bezm-i hakikat Allah’ın insanların ruhlarını yaratıp topladığı meclis, insanın yaratılışının başlangıcı, insan-ı k‚milin hakikate ermesi.

Bilgez baba, Tunceli’de türbesi bulunan evliyaullahtan bir zât.

Bir elifin üç yüz altmış altı dalı Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’da öldüğünde ardında bıraktığı halifelerin sayısı. (Ulusoy, 30) Vücuttaki 366 damar. Elif adem ve dallar da damarları.

Bismişahi fiahın adıyla demek olan bu ibare Alevîler ve Bektaşiler tarafından bir işe başlamadan önce söylenir. Hz. Ali’yi temsil eder.

Burc-ı asuman Göklerde bulunan on iki burç. Güneşin dünya çevresinde döndüğüne inanan eski astronomi alimleri, güneşin bu seyri esnasında 12 eşit dilimden geçtiğine inanmışlar ve her dilime bir ad vermişlerdir. Bu on iki dilime burç diyoruz ve her burcun ayrı yıldızı vardır ve insan bu yıldızların etkisi altındadır. On iki borç şunlardır: Hamel (koç), sevr (boğa), cevza (ikizler), seretan (yengeç), esed (aslan), sünbüle (başak), mizan (terazi), akrep, kavs (yay), cedy (oğlak) ve hut (balık). Burçlar nevruz ile başlar. İlk burç hamel’dir (koç) (Buckhart, ?) İnsanın göbek deliği ile boğazı arasında kalan kısım. On iki burç insan vücudunda şöyledir: Baş koç, Alın yengeç, Burun boğa, el ikizler, göğüs aslan, göbek terazi, kasık başak, zeker akrep, but yay, diz oğlak ve taban balık. İç organlarındaki karşılığı şöyledir: yürek güneş, akciğer ay, ciğer Jüpiter, safra kesesi Mars, böbrek Venüs, dalak Satürn, damar Merkür. (Noyan II, 113)

burc-ı cihan İnsanın içi ve dışında on iki burç vardır ve nice bir çok yıldızlar dolaşır. Nutfe ana karnına düşünce kan olur. Zühal onu terbiye eder. Daha sonra Mirrih ilgilenir ve et haline gelir. Bir ay Mühre terbiye eder ve kemik olur. Bir ay da fiems terbiye eder ve ruh olur. Bir ay Utarit terbiye eder ve hareket başlar. Daha sonra Kamer terbiye eder ve doğuma yaklaşılır. Burcu cihan insanın iç ve dış vücuduyla ilişkisini yansıtır.

Cafer-i Sadık Büyük İslam alimi. On iki imamın altıncısı. Hz. Ali’nin torununun torunu. Babası Muhammed Bakır, onun babası Zeynelabidin, onun babası Hz. Hüseyin ve onun babası da Esedullahu Galip Ali b. Ebi Talip. (k.v.) Annesi de Hz. Ebubekir’in torunudur.19 Nisan Çarşamba 702’de Medine’de doğdu. 65 yaşında, 6 Eylül Cuma günü Medine’de vefat etti. Kabri babası ve dedesinin yanında Cennetü’l-Baki’dedir. Babasının on dokuz yıl süren imametinden sonra otuz dört yıl imamet vazifesini yerine getirdi. Cafer-i Sadık, temiz ve yüksek bir nesebe sahip olduğu gibi güzel yüzlü ve tatlı dilliydi. Kuvvetli ve orta boylu idi. Hz. Ali’ye çok benzerdi. İlmini babası Muhammet Bakır’dan aldı. Bir çok talebe yetiştirdi. Hanefilerin büyük imamı İmam-ı Azam Ebu Hanife talebelerindendir. SünnÓ kaynaklarda kendisinden daima hürmetle bahsedilmiştir. Kendisini, hadisle uğraşan, fıkıhta müçtehit derecesine ulaşmış, sezgi gücü yüksek, doğru sözlü, nakline ve görüşlerine güvenilir bir hadis ve fıkıh alimi olarak değerlendirmişlerdir. Ölümünden sonra fiiiler ikiye ayrıldılar. Oğullarından İsmail’e uyanlar İsmailiyye, Musa’ya uyanlar isnaaşeriye olarak devam ettiler. Cafer-i Sadık ilk sufilerdendir. Bektaşiler ve Nakşibendiler silsilelerinde ona yer verirler. (DİA)

Câm-ı şarab fiarap kadehi. Tasavvufta,içi marifetle dolu olan arifin gönlü. Cam bedene, içindeki şarap da bedeni tasfiye etmeye işarettir. İlahi bade kadehinden içen kâmil ârif tevhitle sermest olur.

Cebrâil Sekiz yüz bin kanadı vardır. Çok uçtuğu için çok kanadı olduğuna inanılır. Dört büyük melekten biridir. Görevi peygamberlere vahiy getirmektir.

Celal Abbas Hz. Ali’nin Fatıma dışındaki eşinden gelen evladen soyu olan çocuğudur. Türbesi Kerbel‚’dadır.

Cemal  Aşığın ısrarlı rağbeti ve talebi üzerine maşukun kemalleri izhar etmesi. Allah’ın lütuf ve rahmet sebebi olan vasıfları.

cem-i irfan Ariflerin cemi. Dünyalar kadar ilmin olacağına zerre kadar irfanın olsun. İrfaniyet her şeyin üstündedir.

cem-i vahdet İrfaniyetin bedendeki varlığı, varlığın birliği.

Ceyhun Maveraünnehir’deki iki nehirden biri. Diğeri Seyhun. Ahir zamanda Allah Teala Cebrail’i beş nehri gökyüzüne kaldırması için gönderecek. Bunlar; Seyhun, Cehyun, Fırat, Dicle ve Nil. (Nahşebî, 114)

Cibril Bk. Cebrail

Cimcime-i gerger Peygamberimiz, dokuz münafığı inandırmasıiçin Hz. Ali’ye göndermiş. Hz. Ali dokuz münafığa münafıklıktan kurtulmaları için çalışıyorsa da sekizi münafık kalıyor biri Nusayrî oluyor. Nusayri olanı Hz. Ali ırmak kenarına gönderiyor ve geçidin nerede olduğunu sor diyor. Nusayri ırmağın öte yüzüne geçide gidiyor ve Hz. Ali’nin tenbih ettiği şekilde “cimcime-i gerger ini bini mermer” deyince ırmatan “Lebbeyk” sesi duyuluyor ve “Git seni buraya gönderene söyle, benim geçidi bildiğimi biliyor da geçidin nerede olduğunu bilmiyor mu?” diye sor diyor. Münafık o zaman Hz. Ali’ye iman ediyor ve Ali Allah’tır diyor. Hz. Ali yetmiş kez parçalıyor ve yine vazgeçiremeyince peygamberimize gidiyorlar ve peygamberimiz de “Bırak Ali, Nusayri de seni öyle bilsin” diyor.

çark-ı gerdûn D_nen çark demek olan bu tamlama felek için kullanılır. Dünyayı, soğan gibi iç içe geçmiş dokuz felek çevreler. Her biri bir gezegenin feleğidir. Birinci felekte ay olmak suretiyle sırasıyla; Utarid, Zühre, Güneş, Merih, Müşteri ve Zühal gezegenleri bulunur. Sekizinci felek sabit yıldızlar ve burçlar feleğidir. Dokuzuncusu cisimden arınmış olan ve bütün felekleri saran en büyük ve en yüksek felektir. Atlas feleği, felek-i azam, felekü’l-eflak adıyla da anılır. Sekizinciye kürsü dokuzuncuya da arş denir. Atlas feleği yirmi dört saatte bir devir yapar ve diğer felekleri de dönmeye zorlar. Diğer felekleri normal seyirleri aksine kendi istediği yöne doğru dönmeye zorladığı ve insanların burçlarına da etki ettiği için feleğin bu dönüşünden şikayet edilir ve feleğe kahpe, dönek gibi sıfatlar verilir. Kaza ve kadere şikayet edemeyen şairler bütün suçları feleğe yıkarlar. Yedi feleğin yeryüzündeki bütün varlıklarda etkisi olduğuna inanıldığı ve atlas feleğinin de diğer feleklerin seyrini, yani insanların normal hayatlarını değiştirerek başlarını belaya girmesine sebep olduğu için devamlı kınanır. (Pala, 164-166)

Çehâr enâsır Dört unsur anlamına gelen bu kelime madde aleminin dört temel unsurudur. Bunlar; ateş, su, hava ve topraktır. Sufîler bu dört unsuru nefsin dört mertebesine benzetirler. Nefs-i emmâreyi ateşe, nefs-i levvâmeyi havaya, nefs-i mülhimmeyi suya, nefs-i mutmainneyi ise toprağa benzetirler. Bunların her birinin on özelliği vardır ve toplam kırk eder. Kainattaki bu dört temel unsurun küçük kainat denilen insandaki karşılığı ise şöyledir. Et suya, kemik ateşe, ten havaya ve ilik toprağa. (Uludağ, 48)

çehar köşe Dört köşe.

_ehardeh masumlar On dört masum insan. Kerbela’da Hz. Hüseyin ile birlikte şehit edilen ehl-i beyt. Bir başka fiii inanışına göre on dört pak masum olarak on iki imam ve peygamberimiz ile kızı Fatıma zikredilir. Bektaşiler ise; Hz. Ali’nin kundakta iken şehit edilen oğlu Muhammed Ekber, Hz. Hasan’ın beş yaşında şehit edilen oğlu Abdullah, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da iki yaşındayken şehit edilen oğlu Abdullah ve üç yaşında şehit edilen oğlu Kasım, Ali Zeynelabidin’in altı yaşında şehit edilen oğlu Hüseyin ve üç yaşında şehit edilen oğlu Kasım, Bakır’ın dört yaşında şehit edilen oğlu, Aliyyi’l-Ahtaş, Cafer-i Sadık’ın üç yaşında şehit edilen oğulları Abdullah ve Yahya el-Hadi, Musa Kazım’ın üç yaşında şehit edilen oğlu Salih ve yedi yaşında şehit edilen oğlu Tayyib, Muhammet Taki’nin dört yaşında şehit edilen oğlu Cafer ve Hasan el-Askeri’nin bir yaşındayken şehit edilen oğlu Cafer ve üç yaşındayken şehit edilen oğlu Hasan. Bunların hepsi hiç bir günahları olmadığı halde çok küçük yaşlarda şehit edildiği için on dört pak masum olarak anılır.

Davud İsrailoğullarına gönderilen nebilerden. Hem nebi, hem de kral idi. Hz. İbrahim’in oğlu İshak’ın soyundan Yakub’un torunlarındandır. M.Ö. 1000’de Kudüs’te doğdu ve doğduğu şehirde yüz yaşında vefat etti. Kendisine Zebur verildi. Çok gür bir sesiyle Zebur’u okurdu. O Zebur’u okurken kuşlar, ağaçlar ve dağlar onu dinler ve onu tekrar ederlerdi. (Sebe 10:Ey dağlar ve kuşlar, Davud tesbih edince siz de onu tekrar ediniz. Ayrıca Sad 18, 19, Enbiya 79)) Aynı zamanda demirci ustası idi. Demiri hamur gibi yoğuracak bir kudrete sahipti. (Sebe 10) O demirden zırh yapar satar ve elinin emeğiyle geçinirdi. Ona zırh yapma sanatı Allah tarafından öğretilmiştir. (Enbiya 80) Kuran-ı Kerimde 16 yerde adı geçmektedir. Oğlu Süleyman da hem peygamber hem de kral olarak kendisinden sonra İbranilere hükümdarlık yaptı.

Devr-i recim Dönüşüm ya da çevrim. İlahÓ Hak’tan alçalan (kavs-ı nüzul) yoluyla açılıp sonra yine insan-ı k‚mil şeklinde tanrıya dönen varoluş çemberine yapılan atıf. Devr düşüncesine göre Tanrı katında dört unsura, evrenlerin en aşağısında madde alemine düşen bir varlık evvela cansız (cemad) sonra bitki (nebat) sonra hayvan ve en sonra insan olarak tecelli eder. Sonunda insan-ı k‚mil olur ve aslına döner.

Divane Aşığın aşkına mağlup olup kendine hakim olamaması. Divane hiçbir kayıt kabul etmeyen kimsedir. Onun ne kaybetme korkusu vardır ne de kazanma arzusu. Bundan dolayı zaman zaman Hak’tan uzaklaşan, firavunlaşan idarecileri çok yalın ve net bir dille uyarırlar. Çoğu kere de bu uyarılarından dolayı hapse atılırlar ama bu onlar için önemli değildir. Çünkü onlar daima Hak’la beraberlerdir ve Hak’ın olduğu her yer cennettir.

Doksan bin âyeti bir noktada sayan Hz. Ali’nin “Ben be’nin altındaki noktayım” sözünün sırrına eren arif.

Doksan bin hicâb bk. Doksan bin perde.

Doksan bin kelâm Miraç gecesinde Cenabı Mevla, peygamber efendimize bir hayli sır ve doksan bin kelime söylemiş. Hz. Peygamber de bunların otuz binini halka açıklamış, otuz binini seçkinlere açıklamış otuz binini de saklı tutmuştur. (Demirci, 42)

Doksan bin kelime Kuran-ı Kerim için kullanılır. Kuran’da geçen kelime sayısıdır.

Doksan bin perde Sırlanmış doksan bin kelam demektir. Otuz bini şeriat ehline, otuz bini aşk ehline otuz bini de irfan ehline verilmiştir. Hak perdede gizlenmiş bir kelamı ifade eder. Kelamdaki her harf de bir ademi temsil eder. Adem de Allah’ı temsil eder. Perdelerin açılması Adem’deki Hakk’ın tecelli etmesidir.

Doksan dokuz esma Esmaü’l-Hüsna da denir. Anlamı, Kuran’ın çeşitli ayetlerinde ve hadislerde geçen bütün ilahi isimleri ve hadis-i şerifte de doksan dokuz olduğu belirtilen isimleri içerdiği kabul edilir.

Dört kapı fieriat, tarikat, marifet ve hakikat.

D_rt kitap Dört büyük peygambere gönderilen dört büyük kitap. Hz. Davud’a Zebur, Hz. Musa’ya Tevrat, Hz. İsa’ya İncil ve Hz. Muhammed’e Kuran-ı Kerim.

Duhâ   93. Sure. Fecr suresinden sonra bir müddet peygamberimiz bir vahiy almadı. Bunun üzerine müşrikler “Rabbin seni unutmuş ve sana darılmış” diye konuşmaya başlayınca bu sure nazil oldu. Anlamı aydınlık sabahtır. İnsan hayatındaki az sayıdaki ve geniş aralıklı mutluluk dönemlerini sembolize etmektedir. (Esed, c.3 s. 1278)

Düvâzdeh imam Farsça on iki imam demektir. Konusu on iki imam olan şiirlere Bektaşilerin ve Mevlevîlerin verdiği isimdir. On iki imam şunlardır: 1- Hz. Aliyye’l-Mürtezâ, 2- Hz. Hasan-i Hulk-ı Rızâ 3- Hz. Hüseyn-i Müctebâ 4- Hz. Zeynelabidin 5- Hz. Muhammed Bakır 6- Hz. Cafer-i Sadık 7- Hz. Musa Kazım 8- Hz. Ali b. Musa 9- Hz. Muhammed Takî 10- Hz. Aliyü’n-Nâkî 11- Hz. Hasenü’l-Askerî 12- Hz. Muhammed Mehdî

Düzgün baba, Tunceli’de türbesi bulunan evliyaullahtan bir zât. Düzgün Baba bir çobanmış. Babası oğlunda garip haller görmeye başlayınca ondan habersiz onu takip etmeye başlamış. Düzgün Baba değneğiyle dokunduğu ağaç yeşeriyor ve keçiler de yiyormuş. Babasının kendisini izlediğini ve sırrının artık bilindiğini öğrenince kaçmış ve bir mağarada kaybolmuş. Mahmud-ı Hayranî’nin torunlarından olan Düzgün Babanın makamında fötr şapka büyüklüğünde bir taş varmış. Bu taştan bir ordu gelse içermiş bazen ameli olmayan ve inanmayan bir kişi gelse vermezmiş.

Edep, erkan, yol Erkan tarikatın esaslarıdır. Altı tanedir: İlim, hilm, sabır, rıza, şükür ve ihlas.

edna kul En alçak kul, değer yönünden düşük kul.

Eflatun Platon, bizde daha çok Eflatun ismiyle tanınır. Aristo’nun hocası ve Sokrat’ın talebesi olan meşhur Yunanlı filozof. Mısır’da okumuş ve Yunanistan’a dönerek Akedemia’yı kurmuş ve bir çok talebe yetiştirmiştir. M.Ö. 430’da doğmuş ve M.Ö. 348’de ölmüştür. fiiirlerde genellikle, akıl, hikmet ve isabetli görüş timsali olarak kullanılır.

Ehli Beyt Peygamberimiz ev halkı, Hazret-i Aliyye’l-Mürtezâ, Fatımatü’z-Zehrâ, Hasen-i Müctebâ ve Hüseyn-i şehid-i Kerbelâ. Hendek savaşı sırasında Selman-ı Farisi gayretlerinden dolayı herkes tarafından takdir ediliyordu. Muhacirler, hidayet-i bulmak için memleketini terk ettiği için Selman bizdendir, dediler. Ensar ise Selman bizdendir, dediler ve tartışma çıktı. Bunun üzerine Allah’ın resulü efendimiz “Selman ehl-i beytimdendir” buyurdu. Bu olaya dayanarak ehl-i beyt içine Selman-ı Farisi de dahil edilir.

El hayau mine’l-imân “Haya imandandır” anlamında hadis-i şerif (Buharî, İman, 3. 16, edeb 77)

Elest bezmi Muhabbet ve sohbet meclisi. Tasavvufta ise, insanlar yeryüzünde yaratılmadan önce, Hak Taala’nın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğu, ruhların da “Evet _yledir” şeklinde cevap verdikleri meclis. (Araf 172) (Uludağ, 99) Bektaşiler Allah’ın daha Adem yaratılmadan önce ruhlara yukarıdaki soruyu sorduğu meclise ‘elest bezmi’ derler. Bektaşi edebiyatında çok geçer. (Noyan II, s. 218)

Elif lâm mim Kuran surelerinden bazıların başında ‘hurûf-ı mukatta‘a’ denilen birtakım harfler vardır ve bunlar bir ayet sayılır. Böyle masanı açık olmayan ayetlere de ‘müteşabih ayet’ denir. Müteşabih ayetlerin manasını Allah bilir. Bazı alimler ise bu ayetleri yorumlamışlardır. Bu yorumlara göre elif lam mim harflerine; işte Kuran bu ayetlerden teşekkül etmiştir. Buyurun, siz de benzerini yapın, meydan okumasıdır. Dikkatleri çekmek için yapılmış bir edebi sanattır. Çünkü söze önce kapalı bir anlatımla başlayıp dikkatleri çekip sonra açıklamak edebi bir hitap şeklidir. Öğrenmenin harflerle başladığına işarettir. Bunların yanında kimi mutasavvıflara göre elif Allah, lam Cebrail ve mim de Muhammed’e işaret eder. Hepsi birden de Kuran’a işaret eder.. Çünkü Kuran; Allah tarafından Cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed’e indirilmiştir. (Esed, I/?) Kimi alimler ise “Ben Allah’ım bilirim” sözlerinin harfleri olarak yorumlamışlardır. Arapça ‘ben’ manasına gelen ene’nin elif’i, Allah lafzının ortasındaki lam ve bilirim anlamına gelen a_lamü’nün sonundaki mim bu manaya işaret eder. (SururÓ, Kit‚bu’l-Tefsirü’l-Azime, Nuruosmaniye Kütüphanesi 226, v. 20a.)

Elif      Doksan bin kelamın mürşidi, doksan dokuz sıfat bir elifte gizlidir. Yani bedendedir. Doksan dokuzu çekmeyen insan-ı kamil olamaz.     
Elif zât-ı ahadiyyetine işarettir. Ebced hesabına göre değeri birdir ve Allah’ın mutlak birliğine işaret eder. Elif her şeyin başıdır. Noktadan elif ve eliften de diğer harfler meydana gelir. Diğer harfler elifin elifin çeşitli biçimlere sokulmuş halidir. Bütün varlıkların Allah’tan zuhûr ve sudûr etmesi, diğer harflerin eliften çıkmasına benzetilir. Bütün harfleri elifte görmek mümkün olduğu gibi bütün mevcudatı da Bir’de görmek mümkündür. Elif harflerin evvelidir. Allah da evveldir. (Uludağ 156)

Elli yedi bin aşık Hz. Ademden bu güne kadar gelen aşıkların sayısı, bir başka rivayete göre Horasan’dan Anadolu’ya gelen erenlerin sayısı. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde anlattığı bir olayda bu sayı geçmektedir. Olay Yavuz Sultan Selim zamanında geçmektedir. İstanbul’da veba salgını vardır ve binlerce insan ölmektedir. Halk camii doldurur. O kadar kalabalık olur ki iğne atılsa yere düşmez. Beşiktaşlı fieyh Yahya Efendi vaaz vermektedir. Defterdar Derviş Çelebi kapıda durur ve cemaati sayar. Toplam 57 bin kişi sayılır.( Müntehabât-ı Evliyâ Çelebi, İst., tarih belli değil, s. 50-55) Hacı Bektaş Veli Anadolu’ya geldiği zaman elli yedi bin Rum ereni meclis kurmuşlardı ve Hünkar onları selamladı. (Ulusoy, 45)

Elya     Hz. Ali’nin İncil’deki ismi. Tevrat’taki adı da Yerye’dir. (Yörükan, 51) (I. Kırallar, Bap 17 ayet 13-23)

Ene’l-Hak Hallac-ı Mansur’u darağacına götüren “Ben Hakk’ım” anlamındaki meşhur söz. fieyh Ebü’l-Vefâ’ya sordular: “Hallac-ı Mansur ‘Enel’-Hak’ dedi, ne buyurursunuz?” Ene’l-bâtıl mı deseydi” cevabını verdi. Bu sözü çeşitli şekilde yorumlayanlar vardır. Bu sözü sekr halinde söyledi veya bu sözü fena makamında söyledi diye yorumlayanlar vardır. Hallac’dan sonra bu söz, salikin erişebileceği en son makam ve hal olarak kullanılmaya başlandı. (Sefer Baba ?)

Erenler cemi Ayin-i cemdekilerin uyguladıkları erkan ve muhabbet.

Esmâü’l-hüsnâ Allah’ın güzel isimleri. Kuran-ı Kerim’de geçen Allah’ın güzel isimlerine verilen isim. Taha 8, İsra 110, Haşr 24 ve İsra 180 olmak üzere dört ayette geçen “En güzel isimler o’na mahsustur” dan esinlenerek tanım olmuştur. Allah’ın isimlerinin sayısı konusunda ihtilaf vardır. Bu sayıyı üç yüz otuza kadar çıkartanlar bile vardır. Bir hadis-i şerifte Allah’ın 99 isminin bulunduğu ve bu isimlere inanan ve inancı doğrultusunda davranan kimsenin cennete gireceğini haber vermiştir. (Buhari Daavât 68, Tevhid 12, Müslim Zikir 2, Tirmizi Daavat 82) Tirmizi ve İbni Mace’nin rivayet ettikleri hadiste bu isimler tek tek sayılmıştır. (Yurdagür, 17-25)

Eyüp Sultan İstanbul’da ismiyle anılan ilçede adıyla anılan camiin yanındaki türbesinde metfun büyük sahabe. Peygamberimizin Medine’ye hicret ettiğinde ev sahipliğini yapma şerefini kazanmış bu büyük sahabe, Emevi’lerin İstanbul’u muhasarası esnasında yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefat etti ve şimdiki yerine gömüldü. Zamanla kaybolan kabri İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet’in muhasarası esnasında Fatih’in hocası Ak fiemsettin tarafından yeri tespit edildi. Daha sonra gelen sultanlar camii ve türbeye bir şeyler ilave ederek bu günkü haline gelmesini sağladılar. (Güleç, 23-50)

Farz-ı ayın Fıkıh ilminde Allah ve resulünün mükelleflerden yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği fiile farz, her mükellefin ayrı ayrı yerine getirmesi gereken, birisinin yapmasıyla sorumluluğu kalkmayanına da farz-ı ayn denir. (İlmihal, I, 167)

farz-ı kef Zat-ı İl‚hinin enfüsü kaplamasıdır. Ebced hesabına göre yirmidir. Sıfat-ı ilahi yansıması olduğu için kainatta görülen her şey kef’tir. Kün yani ol emri kef-i nurdan zuhur etmiştir. Allah ben önce nuru yarattım, buyurarak yarattığı nuru kainata yaymıştır. Kef suretiyle de ona elbise giydirmiştir.

Fatiha suresi Kuran-ı Kerimin ilk suresi. Kuran’da öngörülen bütün temel prensipleri özlü ve kapsamlı bir şekilde vermesinden dolayı peygamberimiz tarafından ümmü’l-kitap ve esasü’l-kuran, Kelam’ın ilk suresi olduğu için fatihatü’l-kelam, Allah’a hamd edildiği için suretü’l-hamd, namazın her rekatında okunduğu için yedi tekrarlanan ayet anlamında seb‘u’l-mesânî, bir çok esrarı taşıdığı için kenz, ana hatlarıyla İslam’ı anlattığı için el-vâfiye ve el-kâfiye gibi isimlerle de anılır. Alevilikte fatiha vücudu fethetmektir. Uluhiyyetten bir ademi ifade eder. Adem’in yüzü mushaftır. Anahtarı da Fatiha suresidir. Kuran’ın manası bu surede gizlidir. Yüz de insanın fatihasıdır ve insanın bütün sırları yüzünde gizlidir.

Feraset            Sezmek ve hissetmek demek olan bu kelime sufiler arasında keşfetme ve gaybı görme anlamlarında kullanılır.

Ferhat Doğu edebiyatında aşk uğrunda en büyük güçlükleri aşan kahramandır. fiirin’in aşkı için dağı delen büyük aşık.

Fevki yed ayeti Bk. “Yedullah ayeti”

Furkan Hak ile batılı ayırdığı için Kuran’a verilen bir isim. (Kuran-ı Kerim Furkan 25/1) Furkan’ın terim olarak anlamı hakkı batıldan, iyi ve doğru olanı kötü ve yanlış olandan ayıran bunun için ölçüler getiren şey demektir. Kuran-ı Kerimde bu kelime daha çok semâvî kitaplar için kullanılmıştır. (Enbiya 48)

Gayret baba, Tunceli’de türbesi bulunan evliyaullahtan bir zât.

Gılman Tüyü ve bıyığı çıkmamış delikanlı anlamına gelen kelime cennet hizmetkarları yerine kullanılır. Güzellik ve saflık timsali olarak cennetliklerin her istediklerini yerine getirmeye hazır bekleyen hizmetçi. Dişilerine de huri denir.

Habib-i Mustafa Hz. Ali

Hacı Bektaş Veli Bektaşilik tarikatının kurucusu olarak kabul edilen Türkmen şeyhi. Asıl adı Bektaş olup ölümünden sonra Hacı Bektaş olarak şöhret bulmuştur. Onun tarihi kişiliğiyle menkıbevi kişiliği arasında çok farklılık vardır. Menkıbevi Hacı Bektaş-ı Veli Rum abdallarının piridir. Rum diyarının büyük evliyasındandır. Anadolu’nun Hıristiyan olan halkının Müslümanlaşmasında halifeleriyle birlikte büyük rolü vardır. Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde bulunan türbesinde metfundur. Ayrıntılı bilgi için bk. Abdülbaki Gölpınarlı, Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Velî “Vilayetnâme”, İstanbul 1990.

Hakikat Hakk’ın salikten vasıflarını alarak yerine kendi vasıflarını koyması. Zira kul ile kulda ve kuldan faaliyette bulunan odur. Ondan başka hakiki fâil yoktur. Hakikat ayrıca tasavvuf anlamına da gelir. Hakikat ilmi tasavvuf, şeriat ilmi fıkıhtır. Hakikat, şeriat, tarikat ve marifet dört kapıdır. fieriat bir ağaç hakikat onun meyvesidir.

Hâliku’l-âlemîn Alemlerin yaratıcısı, Hz. Allah.

Halil    Dost. Hz. İbrahim’in ismi. Nisa suresi 125. ayette geçen “Allah İbrahim’i dost edinmiştir.” İbaresine dayanarak İbrahim için kullanılan bir sıfat olmuştur.

Hasan el-Askerî İsnaaşeriye fiia’sının on birinci imamı. H. 232 (m. 846) Medine’de doğdu. Babası onuncu imam Ali Nâki el-Hadi’dir. Babasıyla birlikte Abbasiler tarafından Asker-i Semarra’da ikamete mecbur edildiği için Askerî lakabıyla anılır. Babası ölümünden dört ay önce Hasan’ı kendisine halef tayin etti. Abbasilerin yoğun baskısı ve sıkı denetiminden dolayı taraftarları ile pek temasta bulunamamıştır. 8 Rebiyülevvel 260’ta (1 Ocak 874) vefat etti. Halife tarafından öldürüldüğü ileri sürülen Hasan el-Asker oturduğu evde bulunan babasının mezarının yanına defnedildi. Hasan Asker’den sonra İmamiler on dört veya on beş fırkaya ayrılmışlardır. (Ulusoy, 182)

Hasan-ı Hulki Rıza Peygamberimizin torunu, Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin büyük oğlu, ikinci imam. H.3. yılın fiaban ayında (Ocak-fiubat 625) Medine’de doğdu. Babası ona Harb adının koymayı düşünmüştü. Peygamberimiz ise ona Hasan adını koydu. Kendisi peygamberimize çok benzerdi. Babasının şehit edilmesinden sonra halife oldu. Müslümanların kanının dökülmesini istemediği için hilafetten feragat edip Muaviye ile anlaşarak halifeliği ona bıraktı. Hayatının geri kalan kısmını Medine’de geçirdi. Eşlerinden birinin zehirlemesi sonucu 28 Safer 49’da (7 Nisan 669) vefat etti. Cennetü’l-Baki’de annesinin yanına defnedilmiştir. Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere şerif unvanı verilmiştir. Hilafeti Muaviye’ye devrettiği için birçok fiii tarafından eleştirilmiştir. İmamlık, İmam Hasan oğlu olmuş olmasına rağmen Hüseyin’in soyundan devam etmiştir. (Ulusoy, 160-161)

Hatem Mühür, yüzük ve son gibi anlamları vardır. Tasavvufta ise salikin bütün makamları kat etmesi ve nihayete ermesidir.

Hatemü’l-enbiya Nebilerin sonuncusu, Hz. Muhammet (s.a.v.).

Hatice İlk Müslüman. Peygamberimizin ilk eşi.

Havaric kavmi Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Müslümanlar üç guruba ayrıldı. Muaviye, taraftarları, Hz. Ali taraftarları ve ikisini de tutmayanlar. Bunlara hariciler denir. Havaric haricînin çoğuludur. Dışta kalanlar demektir.

Haydar Hazreti Ali’nin lakabıdır. Hz. Ali’ye Haydar denilmesinin sebebi şöyle anlatılır: Hz. Ali dünyaya geldiği zaman kim açıp yüzünü görmek istese aslan pençesini andıran küçük elleriyle ona mani olurdu. Peygamberimiz görmek istediği zaman annesi Fatıma b. Esed uyararak “Bu çocuk acayip bir çocuk. Sakının, kendisini görmek isteyenlerin yüzünü haydar (Aslan yavrusu) gibi tırmalıyor” Peygamberimiz bu tabirden çok hoşlandı ve “Aç şimdi Haydar’ımı göreyim” dedi ve mübarek dilini bebeğin ağzına vererek emzirdi. Sonra annesine verdi ve o da emzirdi. (Lemazat-ı Hulviyye 50) ayr. bk. fiîr.

hayvan-ı nâtık Konuşan canlı, insan.

Heft ayet Yedi ayet, fatiha suresi.

Hel-Etâ Kuran-ı Kerimde 88. sure, Gaşiye suresinin ilk kelimesi. Sadece ‘geldi mi’ kısmı olna bu ayetin tamamı şöyledir: Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?

Hızır    Ab-ı hayatı içip ölmezliğe kavuşan kişi. Peygamber veya veli olduğu hususunda çeşitli rivayetler vardır. Halk inanışında büyük bir yer edinmiş olup Kuran-ı Kerimde Musa peygamberle olan macerası anlatılır. (Kehf, 60-82) Kurana göre Hızır Allah tarafından kendisine bir rahmet verilmiş ve bir ilim öğretilmiş birisidir. (Kehf 65) Hızır’dan murat iki denizin birleştiği yerdir. İki denizden murat suret ve manadır. (Mürg-i Dil 12)

Huri bk. gılman

hülle biçmek Elbise dikmek. İdris peygamberin yaptığı iş. Bk. İdris

Hüseyin Hz. Hüseyin peygamberimizin torunu, Aliye’l-Mürteza ve Fatımatü’z-Zehra’nın oğulları. H. 4’te 5 fiabanda Hz. Ali’nin ikinci oğlu olarak dünyaya geldi. İsmi peygamberimiz tarafından konuldu. Kerbelâ’da 10 Muharrem 65’te, 57 yaşında iken şehit edildi. Peygamberimizin yakın ilgisine ve sevgisine mazhar olmuşlardır. Peygamberimiz bu iki kardeş için “Hasan ve Hüseyin’i seven beni sevmiş, onlara kin tutan da bana kin tutmuş olur.” Buyurmuştur. Bir keresinde ashabıyla birlikte iken Hüseyin’i tutmuş, öpmüş ve “ Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah’ı seven Hüseyin’i sever” buyurmuştur. (Sünen-i İbni Mace, c.1 s. 51)

İdris     Müfessirlerin belirttiğine göre, Hz. İdris’in asıl adı Uhnuh’tur. Hz. Nuh’un üçüncü göbekten dedesidir. Kendisinden önce insanlar hayvan postları giydikleri halde o, elbise dikmeyi icat etmiştir. Bu yüzden terzilerin piri sayılır. Ayrıca ilk defa kalem kullanan, yıldızlar ve hesap ilmi üzerinde düşünen insan odur. Kendisine 30 sayfa vahiy inmiştir.

İki nokta Noktanın be ile temsil edilir. İki vechesi vardır. Biri abdiyeti biri de rububiyyeti g_sterir.

İki yüz yirmi dört bin yıl ademden evvel İlk yaratılan ruhların misal veya şehadat alemine indirilmeden önce bekledikleri süre, bezmi.

İkrar vermek Söz vermek. Mevlevilikte ve Bektaşilikte tarikata girmeye ve şeyhe bağlanmaya talibin söz vermesine denir. İkrar verirken okunan tercemana “terceman-ı ikrar” denir. “Erenler meydanında, pirin huzurunda mürşidine teslim-i rızada oldun mu? Yalan söyleme, haram yeme, zina ve livata etme, elinle koymadığın şeyi alma, her gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, işittiğini söyleme. Gelme, gelme, dönme, dönme. Gelenin başı, dönenin malı, Bu ikrardan dönersen mahşer günü yüzün kara olsun mu? Eline, beline, diline sahip ol …”

İkrar-bent İkrar veren kimse.

ilme’l-yakîn Bilgiye ve delile dayanan kesin bilgi. Zahiri ilimler, şeri hükümler hakkındaki kesin bilgiler. Keşif halinde hakikat nurunun tecelli etmesi de ilme’l-yakîndir. (Uludağ, 245)

İlm-i câvidân Sonsuzluk ilmi. Hızır’ın sahip olduğu ilim.

ilm-i devran Devir ilmi. Bir’den gelen çoğun tekrar bir’e dönüşüne devir denir. Manevi alemden maddi aleme gelen ruhların tekrar ilk ve asıl vatanlarına dönmelerini açıklayan tasavvufi görüş. Salt varlıktan çıkıp madde alemine iniş, sırasıyla bitki, hayvan, insan ve insan-ı kâmil olup tekrar vucud-ı mutlaka kavuşması.( Noyan II, 231) Mevlana bu düşünceyi Mesnevi’nin ilk on sekiz beytinde neyi örnek vererek açıklar.

İlm-i ebcet Arap alfabesindeki tüm harflerin yeniden düzenlenmesiyle meydana getirilen sekiz sözcüğün ilki. Diğer sözcükler ise; hüvvez, huttî, kelemen, sa‘fes, karaşet, sehat ve dazığ’dır. Her harfin sayısal bir değeri vardır ve tarih düşürme ve cifr, tılsım, vefk gibi büyü ilimlerinde kullanılır. (Yakıt, 23-27)

ilm-i ledün Hakk’ın katından gelen bilgi. Mutasavvıflar bütün ilimlerin Allah katından geldiğine inanırlar. Ancak şeri ve zahiri ilimler melek ve resul aracılığıyla gelir. İlham ise aracısız olarak doğrudan Hak’tan gelir. Onun için ilhama ilm-i ledün denilmiştir. Bu ilim kişiye özgü mahrem bir bilgidir.       
İlm-i ledün sûrî ilmin batınıdır. Sûrî ilimden kasıt evlad-ı resuldür. Bu üçtür. Biri peygamberimizden sulbunden zuhur eden İmam Hasan ve İmam Hüseyin efendilerimizdir. Bir diğeri peygamberimizin bütün torunlarıdır. Bir diğeri de tevhit ilmini yakaza halinde peygamberimizden talim eden manevi evlatlarıdır. İlm-i ledünün kaynağı Hz. Muhammet’tir. (Mürg-i dil 11)

ilm-i vahdet Vahdet yani birlik ilmi. Hakiki anlamda bir Hak’tır. Dolayısıyla gerçek anlamda birlik de onun için söz konusudur. Kusud, şuhud ve vucud olarak üçe ayrılır. Burada kastedilen daha çok vücûd’tur.

İmam Rıza Musa Kazım’ın oğludur ve yedinci imamdır. Annesi Necmiye Fatıma. Medine’de hicri 153/770’de doğdu. Muhammet Taki’den başka oğlu olmamıştır. İran’ın Tus şehrinde Meşhed’de , 48 yaşındayken Abbasi halifesi Memun tarafından zehirlenerek şehit edildi. (818) (Ulusoy, 178)

İncil     Hz. İsa’ya verilen kitap. Tasavvufta ise zat isimlerinin tecellisi, zâtın isimlerde tecellisidir.

İnna ateyna Kuran-ı Kerimde 108. sure, Kevser suresinin ilk ayetinin ilk bölümü. Tamamının anlamı: Biz sana Kevser’i verdik. Kevser Cennet’teki bir havuzun adı olmakla birlikte bolluk, çokluk ve bereket anlamlarına gelir. Peygamberimize vahiy, bilgi, hikmet, iyilik ve hem bu dünyada hem de öteki dünyada şerefli ve onurlu olmak gibi manevi anlamda güzel her şeyden bolca ihsan edilmesini anlatmaktadır. (Esed, 3/1314)

İsâ-yı ruhullah Hz. İsa için Kuranda “Ondan (Allah) bir ruhtur” (Nisa 4/171) geçtiği için bu isimle anılır. Kendisine İncil gönderilmiştir.

İshak, İbrahim peygamberin ilk eşi Sare’den doğan oğlu. İbrahim ihtiyarlığında onu mucize olarak doğurmuştur. İshak Peygamber Kenan diyarında (Filistin) yaşadı. Soyundan bir çok peygamberler geldi. Kuran-ı Kerimde on altı ayette ondan bahsedilir. (Bakara 2/133, 136, 140, Ali İmran 3/84, Nisa 4/163, Enam 6/84, Hud 11/71, Yusuf 12/6, 38, İbrahim 14/39, Meryem 19/49, Enbiya 21/72, Ankebut 29/27, Saffât 37/112, 113, Sad 38/45)

İskender-i Zülkarneyn İskender’in lakabı olup iki karn sahibi demektir. Karn kelimesinin; boynuz, asır, saç bölüğü gibi anlamları vardır. Makedonyalı kral İskender ile karıştırılır. Yahudiler peygamberimizi denemek için Zülkarneyn’in ki olduğunu sormuşlar ve Kehf suresinin 83-98. Ayetleri nazil olmuştu. Ayette zikredilen Zülkarneyn’in kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Kuran-ı Kerime göre; iktidar ve kudret sahibidir, güneşin battığı ve doğduğu yerlere kadar gitmiş, iki dağ arasında yaşayan bir kavmi Yecüc v Mecüc’ün zulmünden kurtarmış çok kudretli bir nebidir. (Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bk. İskender Türe, Kuranda Uzaya Seyahati Anlatılan İnsan Zülkarnyen, İstanbul 1998.)

İsmail İbrahim peygamberin büyük oğlu. Mısırlı bir cariyeden İbrahim 84 yaşındayken dünyaya geldi. Sare’nin annesi Hacer’i kıskanması üzerine babası onu, annesiyle birlikte Mekke’ye bıraktı. Zemzemi ortayı çıkardı, babasıyla birlikte Kabe’yi inşa etti ve babasının gördüğü bir rüya üzerine kurban olmayı kabul etti. Daha sonra Mekke’ye gelen Curhumîlerden bir kız ile evlendi ve çocukları burada çoğaldı. Peygamberimiz de İsmail’in soyundandır. Tasavvufta İsmail, teslimiyet makamıdır.

İsm-i azam duası En büyük isim demek olan ism-i azam kimi mutasavvıflarca Allah lafza-ı celali kimilerince ise hu olarak anlaşılmıştır. Kimilerin göre ise ism-i azam gizlidir ve herkes onu bilemez. Bilenler ise bu duayı okuyarak harikulade hallere sahip olurlar. Fevkalade güce kavuşurlar. Harut ve Marut’u kandıran kadın bu duayı okuyarak göklere yükselmişti. Ayrıca üzerinde bu duanın yazılı olduğu mühürle Süleyman peygamber her şeye hükmederdi.

Kâbe kavseyn Kuran-ı Kerimde Necm suresinde dokuzuncu ayette geçer. İki kaş arası, biri Hz. Hasan diğeri Hz. Hüseyin’e işarettir. İki yay arası kadar mesafe hatta daha da kısa bir mesafe. Peygamberimizin miraç gecesi Allah’a çok yaklaştığını anlatan bir ifade. Tasavvufta ise kabe kavseyn makamı, Hak ile ittihat ve ittisal makamı ev ‘edna’ ise aynu’l-cem makamıdır. Batınen ise anlamı ‘dena’, seyri ilallahtır. Tevhidde uruc makamıdır. ‘Fedella’ ise nüzul makamıdır. ‘Ev edna’ ise son makam olan ehadiyet makamıdır. (Mürg-i Dil 60)

Kâbe’nin damında durdun Mekke fethedildiği gün Kabe’deki putları kırması için peygamberimiz Hazret-i Ali’ye Kâbe’nin damına çıkmasını söyleyerek omzunu basamak yapmıştı. (Oytan 318)

Kan şehri Hallac’ı el ve ayaklarını al kanlar içinde görenler “bu ne hal” diye sorduklarında “Aşkta kılınan iki rekat namazın aptesi kanla alınmazsa sahih olmaz “demişti.

Kandil Hz. Adem. Bk. Kandil-i kudret

Kandil-i kudret BektaşÓ edebiyatında geçen kandil nur ile tamamlanır. Ve geleneğe dayanır. Gelenekte der ki Tanrı kerem ve lütfünden bir yeşil engin deniz yarattı ona terbiye bakışı saldı. Deniz dalgalandı. Ve bir inci dışarıya düştü Tanrı on ikiye ayırdı. Biri yeşil biri ak oldu yeşil bir kubbe gibi asılı duran kandile onları koydu. Yeşil Nur. Muhammed Mustafa’nın ak nûr, Ali yel murtazânın nuru oldu. Ondan sonra Allah bir melek yarattı ona sen kimsin ben kimim diye sorunca sen sensin ben benim yanıtını verdi. Onu kahretti toz haline getirdi bundan sonra beş meleğin beşi de bu soruya benzer yanıt verdiler. Onları da kahretti. Altı bin yıl sonra Cebrail’i yarattı aynı soruyu ona da sordu. O karşılık vermedi uç diye buyruldu. Altı bin yıl uçtu geldi yine yanıt vermedi. Yine emir alıp uçtu. Ve altı bin sene sonra yanıt veremedi. Tekrar altı bin yıl uçarken artık takatsiz kaldı. Tanrı iyilik etti onun iç gözünü açtı o da kudret kandilini gördü ona kondu. Kapısını bulamayınca niyaz etti kapısı açıldı içeri girdi orada bir vücut olmuş iki nur gördü biri yeşil biri ak nurdu. Ak nurdan ses geldi. O soruya yanıtın sen yaratıcısın ben yaratılanım sen sultansın ben senin yarattığın mahlûkatım diye cevap ver, dedi. Cebrail dönüşte öyle söyleyince “Tanrı ona rahmet üstâdına pîrine!” dedi. Pîr, Muhammet Mustafa’dır. Üstât ise Aliyye’l-murtazâdır. (Mürg-i Dil 27)

Kara H_yük Hünkar’ın Anadolu’ya ilk geldiği ve otuz altı yıl kadar yaşadığı köy. Hünkar güvercin donunda geldiğinde bu köyde bir taşa konmuştu. Üzerinde kuş ayak izlerinin bulunduğu bu taş yakın zamana kadar Kadıncık Ana Evinde ise de son yıllarda ortadan kayboldu. (Bedri Noyan I, s. 45-48, 506-508) Bu yer bugün Nevşehir iline bağlı Hacıbektaş ilçesi olmuştur.

Kara kazan Hacı Bektaş dergahında büyük kazanın adı. Söylenceye göre bu kazan Hacı Bektaş Veli’nin kardeşi Menteş tarafından Moğol Hanının çadırından alındı. (Esat Korkmaz, 198) Bir başka rivayete göre Menteş, Larende dolaylarında Moğollarla yapılan bir savaşta şehit düşer. Bu kazan da bu savaşta ganimet olarak Moğol komutanlık karargahından alınmıştır. Hünkarın nefesi kıyamete kadar bereket ve bolluk sağlamıştır. (Noyan I, 458) Babalardan halife olmak isteyenler Hacıbektaş dergahına gelerek bu kazanı kaynatır ve ayin-i cem açıp erkanıyla halifelik alırlar. (Otyam, 350) Muharremde aşure bunda pişirilir. (Noyan a.y.)

Karag_zcü Ahmet Hacı Bektaş Veli’nin müritlerindendir. Hünkar Anadolu’ya geldiği zaman toplanmış bulunan erenlerin gözcüsü idi. (Gölpınarlı Vilayetname, s.18-19)

Karlı Baba Karadonlu Can Baba, devamlı siyah elbiseler giydiği için bu isimle anılıyor. Hünkar’ın on iki hizmetçisinden yedincisi. Türbesi Sivas Divriği’dedir. (Noyan I, 386-387) Menkıbesi için bk. Gölpınarlı, Vilayetname s. 40-42)

Kasım Asgar Hz. Hüseyin’in Kerbela’da üç yaşında şehit edilen oğlu Kasım, çehardeh masumlardandır. Ayrıca, Kerbela’da İmam Hasan’ın şehit edilen ergenlik çağına girmemiş Kasım adında bir oğlu vardır.

Kavm-i Süfyan Muaviye’nin sülalesi. Muaviye hilafeti Hz. Ali’nin çocuklarından aldığı ve oğlu Yezid’in de Kerbela’da Hz. Hüseyin’i şehit ettiği için Muaviye’nin sülalesine lanet edilir.

Kazan Mürşidin gönlü.

Kef ile nun On sekiz bin alemin atası. Kef ile nun bir araya gelince ‘ol’ anlamında ‘kün’ emrini meydana getirirler. Allah Taala bir şeyin olmasınımurad edince sadece ‘kün’ yani ‘ol’ der ve hemen oluverir.(Yasin 36/83)

Kef      Arapça’da ol anlamına gelen ‘kün’ sözünün son harfi. Tasavvuf edebiyatında bu harfler çok kullanılmıştır. Kef harfi erkek manasını temsil eder. Kef’in z‚t-ı il‚hisi enfüsü kapsamıştır. Sıfat-ı İl‚hÓ olduğu için kainatta görülen her şey kef’dir. Kef’e bağlı olarak alemin beş yaratılış evresi vardır ve her birine hazret hepsine birden de hazaratü’l-hamse denir. Ayrıca bk. Nun ve Kün.

kelime-yi tevhîd ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ anlamında ‘La ilahe illallah’ sözü. Tasavvufta her şey bu kelime ile başlar.

kemer-best Kemer bağlamış anlamına gelen bir tabir. Bektaşi inanışına göre Hz Ali Hasan, Hüseyin ve diğer bütün oğullarına kemer bağlamış ve her birine esmaü’l-hüsnadan birini telkin etmiştir. Bektaşi gülbanklarında on yedi kemer-beste diye geçer.

Keramet Peygamberlik iddiasıyla ilgili olmaksızın bir kişide harikulade bir halin zuhur etmesi. Eğer kendisinden bu hal zuhur eden kimse amel sahibi değilse o harikulade hale istidrac adı verilir. Peygamberlerden zuhur edenlere ise mucize denir. Keramet Hakk’ın dostuna bir ikramıdır. İki çeşit keramet vardır. Biri manevi ve hakiki keramet: İlimde, irfanda, ahlakta, ibadette, kullukta gösterilen üstün meziyetlerdir. En büyük keramet kişinin kötü huyunu bırakıp iyi huy edinmesidir. Bir de suri yani gösteriş kerameti vardır ki uzun mesafeyi çok kısa bir anda geçmek, su üzerinde yürüme, ateşten yanmama gibi. Sufiler bu tür kerametlere fazla önem vermezler ve onları birer oyun olarak görür. Kerametin çok olması o velinin derecesinin büyük olduğunu göstermez.

Kerbela ç_lü Hz. Hüseyin’in ve ailesinin Yezid tarafından şehit edildiği yer.

Kerem İhsan lütuf, rahat ve kolay biçimde mali yardımda bulunma. Karşılıksız yardım.

Kerrâr Hayber kalesinin fethinde, döne döne savaştığı için Hz. Ali’ye verilen bir isim. Haydar-ı Kerrar olarak kullanılır. Bk. fiîr.

Kerremnâ ayeti Bk. “Velakad kerremna”

kırk makam fieriat, tarikat, hakikat ve marifet dört kapıdır. Her kapıda on makam vardır. Toplam ise kırk makamdır. fieriatta; iman etmek, ilim öğrenmek, ibadet etmek, haramdan uzaklaşmak, ailesine faydalı olmak, çevreye zarar vermemek, peygamberin emirlerine uymak, şefkatli olmak, temizliğe dikkat etmek, yaramaz işlerden sakınmak. Tarikat makamları; tövbe etmek, mürşidin isteğine uymak, temiz giyinmek, iyilik yolunda savaşmak, hizmetli olmak, haksızlıktan korkmak, ümitsizliğe düşmemek, ibret almak, nimet dağıtmak, özünü fakir görmek. Marifet makamları; edeb, masivadan uzaklaşmak, perhizkarlık, sabır ve kanaat, haya, cömertlik, ilim, hoşgörü, özünü bilmek, ariflik. Hakikat makamları; tevazu, kimsenin ayıbını görmemek, yapabileceği hiç bir iyiliği esirgememek, Allah’ın her yarattığını sevmek, tüm insanları bir görmek, birliğe yönelmek ve yöneltmek, gerçeği gizlememek, manayı bilmek, sırrı öğrenmek, Allah’a ulaşmak.

Kırk sekiz Cuma Mürşidin huzuruna çıkılan hafta sayısı. Kameri hesaba göre elli haftanın ikisinde (Muharremin on beş günü) cem olmaz.

Kırk sekiz kapı Yapılması ve uyulması gereken kırk sekiz farz, kural.

Kırklar Bektaşiler ve Aleviler arasında Hz. Fatıma’nın evinde ananevi toplantılara katılıp Ali’den feyz alanlar için kullanılır. Yine böyle bir toplantı esnasında peygamberimiz kapıyı çalar. Kim o, diye sorarlar. Ben Muhammed’im, diye cevap verince açmazlar. Tekrar sorarlar. Bu sefer fakirliğim övüncümdür, anlamında el-fakru fahrÓ diye cevap verir. Bu sefer kapı açılır. İçeride Hz. Ali üzüm suyu dağıtmaktadır. Bir bardak da peygamberimize ikram edilir. Peygamberimizin gözleri açılır, Hakk’ın tezahürünü görerek Hz. Ali’ye hürmet gösterir. O ana kadar sadece peygamber olan efendimiz bu olaydan sonra velayet sırrına da sahip olur.

kırklar cemi Bektaşi ve Alevi cemini yöneten dedelerin, pirlerin mürşitlerin ve rehberlerin huzurunda mürit ve taliplerin nefislerini, ruhlarını, akıllarını arındırarak insan-ı k‚mil mertebesine ulaşmalarıdır.

Kırklar Gayp erenlerinden kırk veli. Bk. Üçler beşler yediler.

Kırklar makamı Bektaşilik ve Alevilikte kırklar makamı dört kapıya ayrılır. Birinci kapı şeriat, ikinci tarikat, üçüncü marifet ve dördüncü de hakikattir. Her kapının onar adet makamı vardır. Makamlar da simgelerle ifade edilmiştir.

Kırklar meydanı Kırklar ceminin yapıldığı alan ve meydan. Hünkar’ın asitanesinde ikinci kapıdan girilen büyük salonun adı. Bu meydanın sağında Hünkar diğer tarafta ise Horasan erenlerinin türbeleri yer almaktadır. (Noyan I, 473-474)

Kiramen katibin İnsanların iki omzunda bulunan ve günah ve sevapları yazan, cinlerden koruyan melekler. Kuran-ı Kerimde “Halbuki üzerinizde gözetleyici, amellerinizi yazan kiramen katibin melekleri vardır. İşlediklerinizi bilirler.” İnfitar suresi 10-12

Kudret hunu İmam Duvaz gülbankında geçen bir dua cümlesi.

Kuran Peygamberimize gönderilen son semâvî kitap. Tasavvufta cem ve icmal makamı. Mukabili ise furkan ve tafsîl makamıdır. Ayrıca insana da denir. Alemde dağınık olarak mevcut olan şeyler insanda toplu olarak var olduğundan insana özellikle insan-ı kâmile ve peygamberimize Kuran denir. Alem Kuran-ı kebîr, yani büyük Kuran, insan ise Kuran-ı sağir yani küçük Kuran’a benzetilir. İnsan-ı Kamil ise Kuran-ı nâtık yani konuşan Kuran olarak da isimlendirilir.

Kuran-ı natık İnsan-ı kâmil. Her haliyle Kuran’ı anlattığı ve yaşadığı ve her bir davranışı bir başka inceliği işaret ettiği ve insanların kendisinden çok şey öğrendikleri için mürşid-i kâmile denilir.

Kutbü’l-deryâ En büyük veli, her zaman Allah’ın alemde nazar kıldığı yer olan kişi.

Kün     “Ol” emri. “Allah bir şey yaratacağı zaman ona ‘ol’ der, o da oluverir.” (Nahl 16/40) Tasavvufta bu kelama “kelimetü’l-hazret”, “kelime-i tekvin” ve “kün hitabı” da denir.

Küntü kenzin “Ben bilinmeyen bir hazine idim, bilinmeyi diledim, halkı yarattım ve bilindim.” İbni Teymiye, Zerkeşî, İbni Hacer, Suyutî gibi hadis alimleri bunun mevzuu olduğunu söylerler. Aliyyü’l-Karî “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 56) ayetine dayanarak manasının doğru olduğunu iddia eder. Keşfü’l-Hafâ, c. 2, s.132, Ahmet Serdaroğlu, Mevzuaat-ı Aliyyü’l-Kârî Tercemesi, Ank. 1966, s. 92) Bursevî İsmail Hakkı’nın bu sözü açıklayan bir eseri vardır. Kenz-i Mahfî, İstanbul, Rıza Efendi Matbaası, 1307/1890, 157 s. Ve; Hacı Mustafa Efendi Matbaası, 1290/1873, 157 s Kenzî Mahfî, haz. Abdülkadir Akçiçek, İstanbul, 1967 ve 1980.)

kürretü’l-ayn Göz bebeği. Çok değerli kimseler için kullanılan bir sözdür.

La fetâ illâ Ali la seyfe illâ Zülfikar Hz. Ali’nin yiğitliğini ve kılıcının gücünü belirtmek için söylenmiş bir söz, anlamı: “Ali’den başka yiğit, zülfikardan başka da kılıç yoktur.”

Lâ harfi İllâ babı Kelime-i tevhidinin iki kelimesi. ‘Lâ ilahe’deki ‘lâ’ nefy için ‘illallah’taki ‘illa’ ise ispat içindir. Anlamı yoktur ilah, Allah vardır ancak’tır. Lâ yok anlamındadır ve mâsivânın ve ağyarın yokluğuna, illâ sözü ise ile de Allah’ın varlığına hükmedilir. Dervişler bu ibareyi okurken bu manaya ve buna göre ibarenin vurgulanarak okunmasına özel itina gösterirler. Lâ fenâ mertebesini illa ise bekâ mertebesini simgeler. Fenâ mertebesine ulaşmadan yani lâ’yı geçmeden bekâ mertebesine yani illa’ya ulaşmak mümkün değildir.

Lam elif Yirmi sekiz harfin kaim makamı. Bu harf okunduğu gibi yazılması için dört harf kullanmak gerekir. Lam, mim, elif ve fe. Bu da dört harf yerine geçer ve toplam otuz iki eder. (Hurufilik Metinleri Katalogu 18) Peygamberimiz yirmi sekiz harfle konuştu. Farsça’da ise otuz iki harf vardır. Pe, je, çe ve ge Arapça’da yoktur. Bunların yerine Kuran’da lamelif gelmiştir. (Eröz, s.48)

Lâ-mekân Mekânı olmayan, mekansız, hiçbir yere sığmayan.

Lanetullah Yezit Allah’ın laneti Yezit’in üzerine olsun anlamında Alevilerin Hz. Hüseyin’i Kerbela’da şehit ettiği için Yezit’e ettikleri beddua.

Leb Dudak. Tasavvufta ise dudaktan çıkan söz, kelam. Mürşidin kelemı.

Levlâk “Yâ Muhammet sen olmasaydın sen, felekleri yaratmazdım ben” anlamına gelen ve kutsi hadis olarak rivayet edilen ibarenin ilk harfi.

Leyfetü’l-esrâr Arşullah, insan bedeninde boğazdan yukarıda ola kısmı, baş. Allah c.c. bizzat kendisi şekillendirdiği için baş, sufiler arasında çok önemlidir.

Leyla Maşuk, kendisine aşık olunan kimse. Bu bazen Allah olur bazen de mürşit.

Lokman Nebi olup olmadığı tartışılan ve Kuran-ı Kerimde adına bir sure inmiş hikmet sahibi bir kişidir. Eyüp peygamberle akraba olduğu söylenir. İslam alimlerinin çoğu onun peygamber olmadığı, hikmet sahibi bir zat olduğu düşüncesindedirler. Hikmetin bir anlamı da nazarî ilimleri elde ettikten sonra kazanılan ruhî olgunluk, söz ve davranışlarda isabet melekesidir. Zemahşerî’nin Keşşâf isimli tefsir kitabında onun hikmetine örnek olarak şu olay zikredilmektedir. Bir gün Davud peygamber Lokman’dan bir koyun kesip en iyi yerinden iki parça et getirmesini istemiş. Lokman da ona kestiği hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün sonra bu sefer en kötü yerinden iki parça et istemiş. Lokman yine dilini ve yüreğini getirmiş. Hz. Davud’un sebebini sorması üzerine “Bu ikisi iyi olursa bunlardan daha iyisi, kötü olursa bunlardan daha kötüsü olmaz” diye cevap vermiş. Rivayetlere göre Lokman, her derdin devasını bilen bir doktordur. Bütün otlar, hangi derde ilaç olduklarını ona söylerlerdi. Bu yönüyle de hekimliğin piri sayılır.

Lut      Hz. İbrahim zamanında yaşamış olup onun şeriatıyla amel eden bir peygamber. Hz. İbrahim’in kardeşinin torunu olan Lut peygamberin kendilerine gönderildiği toplum eşcinsel ilişkilerde bulunurmuş. Lut onları “gerçekten siz daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz” diyerek bu çirkin davranışlarından vazgeçirmek için çok uğraştıysa da başaramadı. Sodom ve Gomore halkının Lut peygamberi dinlemeyince Allah onların şehirlerini başlarına yıktı ve yerlerine tuzlu suyu olan bir göl oluştu. Bu göl bugün Filistin topraklarındaki Lut gölüdür. Kuran-ı Kerimde bir çok yerde Lut peygamberin kıssası anlatılır: Enam 6/86, Ankebut 26/36, Araf 7/80-84, Hud 11/70, 74, 77-83, 89, Hicr 15/59-77, Enbiya 21/71-75, Hac 22/43, fiuara 26/160-175, Neml 27/54-66, Saffat 37/133-138, Sad 38/13, Kaf 50/13, Kamer 54/33-39, Tahrim 66/10.

Marifet babı Marifet kapısı, dört kapıdan üçüncüsü. Sufilerin ruhânî halleri yaşayarak manevi ve ilahi hakikatleri iç tecrübe ile vasıtasız tadarak, elde ettikleri bilgiye denir.

Mecnun Deli divane. İlahi aşk ile kendinden geçen ve akli dengesini kaybeden kimse, aşık, mürid, talip, Allah aşığı.

Men arefe “Men arefe nefsühü fekad arefe rabbühü” Kendini bilen Rabb’ini bilir, anlamında, hadis olup olmadığı tartışılan bir sözün ilk iki harfi. İbni Arabî bu sözü hadis olarak kabul eder ve bu sözü açıklayan Risaletü’l-Vücudiyye isimli bir kitapçık yazar. Mâverdi “Rabb’ini en iyi bilen kimdir?” sorusuna peygamberimiz tarafından “Kendini en iyi bilendir.” fieklinde cevap verildiğini Hz. Aişe’den naklederek bu sözün mana yönünden doğruluğunu kabul eder. (Ahmet Serdaroğlu, Mevzuât-ı Aliyyi’l-Kârî Tercemesi, Ankara, 1966, s.118)

Mısır illeri sultanı Hz. Yusuf, Manada kamil insan.

Mısır şehri İnsan vücudu, varlık alemi.

Mim Peygamberimizin ism-i şerifleri olan Muhammed’e işaret için yalnız olarak söylenir.

Mirac Peygamberimizin, peygamberliğinin ikinci yılında Recep ayının 27. Gecesi, Burak isminde bir hayvanla Mekke’den Kudüs’e ve oradan da arş-ı alaya yükselmesi ve Allah ile görüşmesidir. Tasavvufta ise miraç, salikin bütün makam ve mertebeleri geçerek en sona ulaşmasıdır. Bir çok büyük sufi miraçlarını anlatırlar. Mirac-ı manevi ise aklın uruc ederek yükselmesidir. Alevi inanışında ise olay şu şekilde anlatılır: Cebrail peygamberimize geldi. ‘Hak seni Miraç’a davet ediyor, kendine bir rehber tutasın’ dedi. Muhammet rehberi ile dergaha vardı. Kapıda bir aslanın yatmakta olduğunu gördü, korktu ve haykırdı. Bunun üzerine Hak’tan bir nida geldi. ‘Aslan senden bir nişan ister yüzüğünü ver.’ Muhammet yüzüğünü aslanın ağzına attı ve devam etti. ‘Eğer emmim oğlu burada olsaydı bu aslanın hakkından gelirdi’ diyordu. Nihayet Hakk’ın huzuruna vardı ve Hak kendinde tecelli etti. Muhammet Hakk’ın didarını gördü ve ve Hak ile doksan bin sır söyleşti ve hemen secdeye kapandı, ümmetini diledi. Hak ‘Kalk habibim, mümin kullarımı bağışladım’ dedi ve ona bir salkım üzüm vererek ‘Al habibim, bunu Hasan ve Hüseyin’e götür’ dedi. Selman-ı Farisi orada hazırdı. Muhammed’e verilen üzümden bir parça istedi. Bunun üzerine Muhammet Selman’a bir üzüm verdi ve yürüdü. Muhammet’in yolu kırklara uğradı. Bunları görünce kim olduklarını sordu. ‘Biz kırklarız’ dediler. Halbuki otuz dokuz kişi idiler. O sırada Selman geldi ve kırk tamam oldu. Selman geldiği zaman kudretten bir el Selman’daki üzümü sıktı. Kırklardan biri üzümün suyunu içti ve hepsi birden sarhoş oldu ve çıplak olarak semaa kalktılar. Ellerinde çalpare, dillerinde hu vardı. fiah-ı merdan hepsinden coşkun idi. Kendisini meydana koydu ve yüzüğü ağzından çıkardı. (Yörükan, 54-55)

Muhammed Bakır Cafer-i Sadık’ın babası, Zeynelabidin’in oğlu, beşinci imam. Hicri 57/676’da Medine’de doğdu. İmam Hüseyin şehit edildiği zaman üç yaşında idi. Hem anne hem baba tarafından Hz. Ali’nin torunudur. İlim ve irfan sahibi bir kimse olup herkesin saygısına mazhar olmuştur. Bilgisinin çokluğundan dolayı ‘B‚kır’ ismini almıştır. 113/732’de 56 yaşında vefat etmiş ve Medine’de, Cennetü’l-B‚ki mezarlığında babasının yanına gömülmüştür. Emeviler döneminde yaşayan bu büyük alim ve imam çok sıkıntı ve eziyetlerle karşılaşmış ve ömrünün bir kısmını zindanlarda geçirmiştir. (Kamusu A_l‚m, VI/ 4187)

Munzur baba Tunceli’de Munzur dağındaki bir pınarın başında sırr olan Allah dostlarından bir kimse. Munzur baba bir ağanın yanında çobanlık yapıyormuş. Ağa hacca gitmiş. Munzur baba karısına bizim ağanın canı helva istiyor. Bir helva yap, götüreyim demiş. Karısı bizim herifin canı helva çekti herhalde, onun için hacda olan ağayı bahane ediyor, yapayım de yesin diye düşünmüş. Munzur baba karısının yaptığı helcayı hacda canı helva çeken ağasına götürmüş. Dönüş zamanı herkes karınca kararınca kendine göre ufak bir hediye alıp ağayı karşılamaya çıkmışlar. Munzur baba da elinde bir bakraç süt ile ağasını karşılamaya çıkmış. Ağa kendisine doğru gelen kalabalığa dönerek bana gelmeyin ona gidin, gerçek hacı o, diye seslenince Munzur baba sırrı fâş oldu kaçmaya başlamış. Koşarken elindeki bakraçtan dökülen süt damlalarının düştüğü yerden sular fışkırmış. Elinden bakraçı düştüğü yerde ise kırk pınar çıkmış ve Munzur baba sır olmuş. Bu kırk pınarın olduğu yer de Munzur babanın türbe makamı olmuş. Bu makam hala ziyaret edilir.

Musa Hz. Yusuf’tan sonra Mısır’da İsrail oğulları çoğaldılar ve Yakup ve Yusuf’un şeriatları üzere kaldılar. Mısır’ın yerlileri olan Kıbtîler ise yıldızlara ve putlara taparlardı ve İsrail oğullarını aşağılarlardı. Firavunlar ise İsrail oğullarını köle gibi çalıştırırdı. Bu kölelikten kurtulmak ve Kenan iline gitmek en büyük arzularıydı. O sıralarda bir çocuğun doğacağını ve firavun saltanatını yıkacağını haber vermesi üzerine firavun bütün yeni doğan çocukları öldürmeye başladı. Bu arada İmran soyundan Musa doğdu. Annesi oğlu öldürülmesin diye bir sandığa koyarak Nil’e bırakır. Firavunun karısı Asiye çocuğu Nil’den çıkartır ve sarayda kocasından saklayarak büyütür. Musa büyüyünce bir kavga esnasında bir Kıptî’yi öldürünce Medyen’e kaçtı. Orada fiuayp peygamberin kızıyla evlenerek çoğaldı. On sene sonra Mısır’a dönerken Tûr dağında Allah kendisiyle söyleşti ve ona peygamberlik verdi. Mısır’da firavunu imana davet etti ve ona süre tanıdı. Süre bitmeden bütün İsrail oğullarını Mısır’dan çıkartarak Süveyş denizinin kenarına götürdü. Firavun bunu duyunca askerleriyle peşine düştü. Musa asasıyla denize vurdu ve deniz yarıldı, on iki yol açıldı. On iki kabilenin her biri bir yoldan gitti. Firavun da askerleriyle onları izledi. İsrail oğulları denizden çıkınca Musa tekrar asasıyla vurdu ve deniz kapandı ve firavun askerleriyle birlikte boğuldu. Daha sonra Kenan iline gittiler. Musa’ya hep karşı çıkmaları üzerine Allah Musa’yı tekrar çağırdı ve kardeşi Harun’u vekil bırakarak Tur dağına gitti ve kırk gün kaldı. Kırk gün yalnız başına ibadet etti ve vasıtasız olarak Allah kelamını işitti ve Tevrat indi. Geri döndüğünde kavmimin kardeşini dinlemediklerini Samira adında birinin altından yaptığı buzağıya taptığını görünce sinirlendi ve Samira’yı lanetledi ve buzağıyı yakarak denize attı. Bunun üzerine kavmi pişman oldu ve Tevrat’a uyarak bir çok şehri savaşarak aldılar. Musa yerine Yuşa’yı halife bırakarak 120 yaşında vefat etti.

Musa-ı Kazım Cafer-i Sadık’ın oğlu ve yedinci imam. H. 129/745’te Medine’de dünyaya geldi. 183 bir başka rivayete göre 186 tarihinde Bağdat’ta vefat edip, bugün Kazımeyn denilen Bağdat’ın dışında bir yere defn edilmiştir. Züht ve takvasıyla, iyiliği ve cömertliğiyle meşhurdur. Medine’de oturup siyasi işlere hiç karışmadığı halde Abbasi halifelerinden Muhammet Mehdi, kendisini zorla Bağdat’a götürmüş ve hapse attırmıştır. Bir müddet sonra Hazreti Ali b. Ebi Talib’i rüyasında görmesi üzerine Halife Mehdi, Musa Kazım’ı hapisten çıkararak kendisine ve evladına isyan etmeyeceklerine dair yemin etmesini teklif etmiş ve Musa Kazım’ın bunlar benim işim değil demesine karşın hapisten çıkarmış ve Medine’ye gitmesine izin vermişti. Daha sonra Haruın Reşit, umreden dönerken Medine’ye uğramış ve Musa Kazım’ı yanına alarak Bağdat’a getirip hapsetmiş ve ölümüne dek öyle kalmıştır. Bir rivayete göre hapiste zehirleterek öldürmüştür. (Kamusu A_l‚m, VI/4478)

Mürşid-i kâmil İrşat eden, doğru yola ileten dost.

Mürteza Seçilmiş, beğenilmiş anlamında Hz. Ali’nin lakabı.

Mürüvvet Adamlık, insanlık mertlik anlamına gelen bu kelimenin sufiler arasındaki anlamı, din ve akıl yönünden övülmeye değer hareketlerin ortaya çıkartan nefsin bir kuvvetidir. Dostların kusurlarını görmezden gelmek, Allah için yapılan işleri çoğumsamamak, güzel hal ve hareket sahibi olmak, edepli olmak, sağlam ve güçlü ahlaki haslet ve faziletlerle donatılmış olmaya denir. (Uludağ, 354-355)

N‚kip Bir tekkede mürşide yardım eden onun buyruğu üzerine yerine geçen onun adına iş gören derviş ya da dede.

Naki    İsnaaşeriyye’nin onuncu imamı olup Ali HadÓ olarak da bilinir. H. 212/829’de Medine’de doğdu. Babası Muhammet Taki annesi Semanet’tir. Hasan, Hüseyin, Muhammet ve Cafer isimlerinde dört oğlu vardır. Medine’de ilim ve ibadetle meşgul olup siyasi işlerden uzak durmaya çalışırken Abbasi halifelerinden Mütevekkil Alallah tarafından Bağdat’a sürüldü. Halifenin tacizine sabretti. Samarra’da saraydaj,ki entrikalardan uzak, ilim ve ibadet ile meşgul bir hayat sürdü. Yirmi sene bu küçük şehirde yaşadıktan sonra 254/868’te vefat etti ve evinin olduğu yere gömüldü. Türbsei Irak’ta Samarra şehrindedir. (Ulusoy, 180-181)

Nemrut Babil ülkesinin kurucusu sayılan ve Babil kulesini yaptıran kral olup Hz. İbrahim’i ateşe attırmasıyla ünlüdür. M.Ö. 2460 yıllarında yaşadığı söylenir. Kelimenin doğru okunuşu nîmrud olup bütün babil hükümdarlarına verilen bir ad olduğu da sanılmaktadır. Nemrud Hz. İbrahim’i ateşe attırdıktan sonra da iman etmemiş ve Allah’a savaş açmıştır. Rivayete göre kulağından giren bir topal sinek beynini kemirmiş. Sadece başına etrafı pamukla çevrili bit tokmakla dövüldüğü zaman rahatlarmış. Bir gün tokmakçının içine gürz koymasıyla kafası parçalanarak ölmüş.

Nergis Bir süs bitkisi. Mitolojiye göre Narsis (Narkisos) çok güzel ve aşktan anlamaz bir delikanlı imiş. Onu sevip de derdinden perişan olan kızlar tanrılara şikayet etmişler. Tanrıların verdiği ceza olarak Narsis derede kendi aksini görür ve aşık olur. Bir gün dayanamaz ve suya atlar ve boğulur. Vücudu çürüyüp yerinde göze benzer bir çiçek biter ve bütün güzellere hayran hayran bakar. Doğu mitolojisinde ise güle aşık olan nergis göz şeklinde bir çiçek haline sokulmuş kıyamete kadar acı çekmeğe mecbur bırakılmıştır. Tasavvufta ise ilmin neticesidir. Amelde neşe ve ferahlık şeklinde ortaya çıkar.

Nesimi Gerçek adı İmadüddin olan şair Bağdat’ın Nesim ilçesinde doğmasına nispeten Nesimî mahlasını kullanmıştır. Doğum yılı kesin bilinmemekle beraber 1339-1344 tarihleri arasında doğmuş olabileceği tahmin edilmektedir. Bunun gibi ölüm tarihinde de ittifak edilmiş bir tarih yoktur. Kaynaklarda en sık geçtiği şekli, şiir ve fikirlerinin şeriata aykırı olduğu iddia edilerek Halep’te 807/1404’de derisi yüzülerek öldürüldüğüdür. Mesnevi şarihi Sarı Abdullah Efendi Semeratü’l-Fuad fî’l-Mebdei ve’l-Meâd ismindeki eserinde Nesimî’nin büyük bir aşık olduğunu ifade etmektedir. Seyyid Nesimi, 1393’de fiirvan’da öldürüldüğü söylenen, XIV. Asrın sonlarında İran’da yayılan XV. yüzyılda Anadolu’da büyük nüfuz kazanarak Bektaşilikle karışan, İran’da unutulmasına karşılık Türkler arasında yaşayan Hurufiliğin kurucusu Fazlullah-ı Hurufî’nin başlıca halifelerindendir. Nihat Sami Banarlı, onun, sadece inandığı fikirlerin başkalarına yaymak için değil, böyle bir tefekkür ve inanışın kendi ruhunda uyandırdığı, kabına sığmaz heyacanları terennüm etmek ihtizazıyla dile getirdiğini, onun için şiirlerinde büyük bir samimiyetin ve coşkunun olduğunu söylemektedir. Özellikle Bektaşiler, Hurufiler ve Kızılbaşlar gibi heterodoks zümreler tarafından çok okunan ve taklit edilen büyük şair Nesimi’nin düşüncelerini, inançlarını şiirlerinden öğrenmekteyiz. Sufiyane lirizm onda çok kuvvetli ve ahenklidir. Klasik şiirin bütün kaidelerine büyük bir titizlikle uyan bu şairi, halk şairlerinin çok okuması ve taklit etmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Hurufi inançlarını benimseyen, tanrı ile insan arasında öz birliğinin olduğuna inanan, insanın tanrı tanrının insan olduğu görüşünü savunan Nesimi tasavvufî konuları çok akıcı, etkili, uyumlu, yer yer aşırı taşkınlığa varan duyarlılıkla dile getirir. fiiirinin odağını insan sevgisi, vahdet-i vücut anlayışı oluşturur. Azeri ağzıyla yazdığı şiirlerinde anlam derinliği, duygu genişliği, aşırı bir sevgiden kendinden geçiş egemendir. Divan şairleri arasında, duygu derinliği söz konusu olduğunda, Nesimî ilk sıralarda yer alır. O sufiyane klasik şiiri en yüksek mertebesine çıkartan şairdir. Onda Allah sevgisi engel bilmez, durak tanımaz. Nesimî’nin, Türk şiirinde özellikle mutasavvıf şairler üzerindeki etkisi yüz yıllar boyunca sürmüştür. Onun dramatik hayatı her zaman ilginç bulunup dikkat çekmiştir. Nesimî’nin şiirleri döneminin Anadolu insanının felsefesini açıklaması bakımından önemlidir.

Nuh     Hz. İdris göğe çekildikten sonra ademoulları doğru yoldan ayrıldılar ve putlara tapmaya başladılar. O zaman Allah Taala insanları doğru yola çağırmak üzere Nuh peygamberi gönderdi. Kavminden sadece oğulları, Sam, Ham ve Yafes ile hanımları ve çok az kimse iman etti. Hatta Yam ismindeki oğlu bile inanmadı. Kavmi küfründe ısrar edince onlara beddua etti. Allah tarafından kendisine verilen “bir gemi yap” emr-i ilahisine uyarak her çeşit hayvandan bir çift alarak kendisine inananlarla birlikte gemiye bindi. Büyük tufan oldu. Yeryüzü sular altında kaldı. Sadece Nuh’un gemisine binenler kurtuldu. Bu olaydan sonra insanlar Nuh’un üç oğlundan üredi. Onun için Nuh’a ikinci Adem denildi. Nuh peygamber bir rivayete göre bin yıl yaşamıştır.

Nun     Nübüvveti temsil eder. Kainatı kapsayan ve şms ışığıyla aydınlatma görevini gösterir. Nebiler de gönderildikleri toplumu bir güneş gibi aydınlatırlar ve karanlıktan yani cehaletten kurtarırlar. Ebcet değeri ellidir. Kuran ve Furkan da nun’a dayanır. Kitaplardaki aydınlatıcılığı temsil eder. Nun, nur-ı Muhammed’den meydana gelen insanın velayet yoluyla tekrar ilk yaratılışına dönmesi dönmesidir.

O balıktır sekiz yüz bin kanadı var Kainat, dünya, on sekiz bin alem, bütün varlıklar, dünyanın içinde olan herşey.

On dört kattır ol vücudun yapısı İnsan vücudunun göbeğinden aşağısında yedi kat, göbeğinden yukarısında yedi kat vardır. Aşağısı yedi kat yer, yukarısı ise yedi kat göktür. Bunlar toplam on dört eder. (Mürg-i Dil, 21)

On iki bahçe On iki ay.

On iki Bk. on iki imam.

On iki burc Başta bulunan hatlar; dört kirpik, iki kaş, bir saç, iki bıyık, iki sakal ve dudak altındaki kıllar.

on iki erkan bk. On iki hizmet.

on iki harf bk. On iki nokta.

On iki hizmet On iki post sahibi tarafından dergahta görülen hizmetlerdir ve dedeler tarafından yapılır. Bunlar; 1- Babalık veya dedelik: Cemlere başkalık yaparlar ve yönetirler. 2- Rehber: Yeni katılanlara yol, erkan ve adap öğretmekle görevli kimse. 3- Gözcü: Ceme yabancılardan korumak için bekleyen ve gözleyen bir nevi nöbetçilik yapan kimse 4- Çerağcı: Cem sırasında mumları yakmakla görevli kimse 5- Zakir: Çalınan saza uygun gülbanklar ve nefesler söyleyen kimse. 6- Meydancı: Meydanı ceme hazırlaya, eksiklikleri gideren her şeyi yerli yerine koyarak cemin başlamasını ve düzenli bir şekilde yapılmasını sağlayan kimse. 7- SakÓ: İçki içilmeyen cemlerde adına şerbetçi denir. Cem esnasında içki veya şerbet dağıtan kimse 8- Pervane: Cem evinin dışında denetimi yapan kimse. 9- Sofracı: Cem esnasında lokmaları hazırlamakla görevli kimse 10- Süpürgeci: Meydanı temizleyen ve süpüren kimse 11- Sucu: Cemlerde su dağıtan kimse 12- İbrikçi: Cemde, sofranın sonunda el temizliğini sağlayan kimse. Bu hizmetler kimi bölgelerde hem sırası hem de ismi değişik olabiliyor. (Nejat Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, 2.bs.İstanbul, 1994 s. 277-285.)

On iki imam 1- Ali b. Ebi Talip (595-661) 2- Hasan b. Ali (624-671) 3- Hüseyin b. Ali (625-682) 4- Zeynelabidin Ali b. Hüseyin (658-714) 5- Muhammed Bakır b. Ali, (676-735) 6- Cafer-i Sadık b. Muhammed, (699-765) 7- Musa Kazım b. Cafer, (745-799) 8- Ali Rıza b. Musa, (770-818) 9- Muhammed Taki b. Ali (810-835) 10- Ali Naki el-HadÓ b. Muhammed (829-868) 11- Hasan el-Asker b. Ali (846-873) 12- Muhammet Mehdi b. Hasan. (868-…)

On iki nokta Arap alfabesinde olmayıp Farsça’da olan dört harfin noktalarının sayısı. Bu harfler; pe, çe, je ve sağır kef’tir. İlk üçünün altında sonuncusunun üstünde üç nokta vardır. Toplamı on iki eder.

On sekiz bin alem Kainatın remzi. İnsan bedeni. Görünen bitkiler, hayvanlar ve maddelerin toplamı on sekiz bindir. Bu on sekiz bin mahlukun tecemmüm yeri Adem oğludur. (Mürg-i Dil, 11) Yedi felek, bir kürsü, bir arş, dört anasır ve beş de hazerât, toplam on sekiz eder. Bunların her birine bin itibar ederler kesret için ve on sekiz bin olur. (Noyan II s. 61)

on yedi harf Kuran-ı kerimdeki huruf-ı mukattaa sayısı

On yedi kapı bk. On yedi kemer-best

On yedi kemer-best Gülbanklarda isimleri geçen Selman-ı Farisi, Muhammed b. Ebubekir, Maliki Ejder, Ammar b. Yasir, Veysel Karani, Ebu Zer Gıfari, Huzeyme b. Haris, Abdullah b. Bedii Hazai, Abdullah b. Adil Haris, Ebu’l-Hayşemu’t-Taihani, Haris-i fieybani, Haşim b. Utbe b. Ebi Vakkas, Muhammet İbni Ebi Huzeyfe, Kanber Ali Sultan, Mürtefi ibni Vezza, Sad b. Kay Hamadani ve Abdullah ibni Abbas.

Otuz dokuz bacı Kerbela çölünde, Hz. Hüseyin şehit edildikten sonra soyulup develere bindirilerek fiam’a götürülen kadınlar. Develer aslında tek hörgüçlüydü. Bu kadınların avret yerlerini örtmek için önünün ve arkasının görünmemesi için her iki tarafta hörgüç çıktı.

Otuz iki huruf Fars alfabesi. Yirmi sekiz harfli Arap alfabesinden farklı olarak, pe, je, çe ve sağır kef ilavesiyle oluşan alfabe. Sufiler arasında ise mümkün ve meşhud alemdir. Kısaca ise ehl-i beyt ve evladu âl-ı resuldür. Ayrıca adem oğlunda yedi ana (iki kaş, dört kirpik ve bir saç) yedi de baba (sağ ve sol tarafta iki bıyık, iki sakal, iki burun ve bir de dudak altından biten enfaka) hattı vardır. Toplam on dört eder. Yerleriyle birlikte yirmi sekiz ve anasır-ı erbaa ile de otuz iki eder. Ebced hesabıylada çim 3, je 7, pe 2 ve ge 20 olup otuz iki eder. Bu dört harf de al-i resülun sayısıdır. Her harfte üç nokta olup toplam on iki eder. Bu da on iki imama işarettir. On iki imam, on dört masum-ı pak, peygamberimiz ve kızı Fatıma ile diğer kızları Ümmü Gülsüm, Rukiye ve Zeynep ile ilk eşi Hatice ile birlikte toplam otuz iki eder. (Mürg-i Dil 19-20)

Ovacık boğazı Tunceli’de bir yer.

Rahmân suresi Kuran-ı Kerimin 55. suresi. Er-rahman kelimesiyle başladığı için bu isimle anılır.

Refakat nikâbı Hz. Ali’nin yüzündeki yeşil örtü.

S˚re-yi Esma Esmaü’l-hüsna. Allah’ın doksan dokuz ismi, en güzel isimler.

Sadık Aşık, arif, tarif, sadık ve zarif. Dervişin sülûkunda geçmesi gereken mertebeler. Zarif mertebesine eren insan-ı kâmil olur. Bu mertebeye ulaşmanın ilk adımı aşık olmaktır.

Safiyullah Hz.Adem.

Sahib-i câvidan Sonsuzluk sahibi, ölümsüz, Hızır peygamber. Hz. Ali. Hurufilik tarikatının kurucusu Fazlullah’ın eserinin adı Câvidânnâme olduğu için ondan bahsedilirken de bu ifade kullanılır. fiiirde geçtiği anlamı Hz. Ali’dir.

Sahib-i urûc Miraç ehli, HZ. Peygamber.

Saka     Cem’de on iki hizmetten biri. Su veren, sulayan, içki dağıtan. Tasavvufta ise bütün feyz ve sevginin kaynağı olan Allah, sözleriyle saliki hoş eden mürşit anlamlarına gelir.

Salavat Hz. Peygamber için okunan, Allah’ın rahmet ve selamının onun üzerine olması dileğini dile getiren, genellikle “Allahümme sallî” diye başlayan, bir kısmı bestelenmiş dualar. Salavatlar tek tek okunduğu gibi topluca da okunabilir.

Sarı öküzdür kırk bin ayağı var Dünya, dünyanın düzenini ve ahengini ifade etmek için bu kullanılmış bir benzetme. Eski inanışlara göre Allah dünyayı cennetten indirdiği bir öküzün boynuzları arasında yarattı. (Duru, 15)

Seb‘u’l-mesâni Kuran-ı Kerim’de (Hicr, 87) “Ant olsun ki biz sanan tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kuran’ı verdik.” Olarak geçmektedir. Peygamberimizden rivayet edilen bir hadise göre bu yedi ayet namazların her rekatında tekrar edilen Fatiha suresidir. Ayn ve ilim mertebelerindeki yedi çeşit zuhuru itibarıyla Hakk’ın zatı, (Cilî, I, 109) İnsanın yüzü; iki kulak, iki göz, iki burun ve ağız.

Sekiz yüz bin kanatlı Hz. Cebrail. Bk. Cebrail.

Seksen üç ayeti yasinde g_rdüm Kuran’ın hakimiyetini gösteren sure Yasin’dir. Mekke’de inan bu sure 83 ayettir.

Selman-ı Farisi İranlı, İslam’ı ilk kabul eden Müslümanlardandır. Kendisi İran’ın Isfahan kentinde Cay köyünde yetişti. Babası köyün ağasıydı ve çok sakınılarak büyütülmüştü. İlk önce ateşli bir Zerdüşt idi. Köyündeki ateşi yakma işi ona aitti. Babasının arazisinin çokluğundan dolayı hasat mevsimi ona yardım etmek üzere araziye çıktı. Araziye giderken yolunun üzerindeki bir kiliseden yükselen seslerin dikkatini çekmesi üzerine içeri girdi ve ilk kez gördüğü bu dinden etkilenerek eve geri döndü. Oğlunun dinini değiştirmesinden korkan baba Selman’ı eve zincirle bağlayarak hapsetti. Zincirlerden kurtulmayı başaran Selman bir kervanla birlikte Suriye’ye gitti ve orada bir piskoposun hizmetine girdi. Ölen piskoposun yerine geçen piskoposun da hizmetinde bulunduktan sonra, piskoposun öleceğine yakın bir zamanda Arabistan’da yeni bir peygamberin geleceğini söylemesi üzerine Arap topraklarına gitmekte olan bir kervanla anlaşarak oraya gitmeye karar verdi. Fakat, kervancı, Medine’ye yaklaşınca sözünden caydı ve Selman’ı bir Yahudi’ye köle olarak sattı. Mekke’de yeni bir peygamberin oluğunu işitti ama köleliğinden dolayı gidemedi. Peygamberimizin Medine’ye geldiği haberini alınca bir miktar hurma ile ziyaretine gitti ve peygamberimizle tanıştı. Kölelik bedeli Yahudi’ye ödendi ve hürriyetine kavuştu. O günden sonra daima peygamberimizin yanında oldu ve Suffe ashabının ileri gelenlerindendi. ve Hendek savaşında hendek kazma fikrini de o verdi. (Bahtiyar, 167-172) Hz. Ali ile uzun müddet birlikte oldu. Başkanlığını Hz. Ali’nin yaptığı kırklar meclisinin üyesi.

Semra süresi Aslında yüz on yedi sure olan Kuran-ı Kerim’in kaybolan surelerinden birinin adı.

serv-i settar Servi elife benzer ve ebcet hesabına göre bir sayısını gösterir. Allah’ın simgesidir. İnsan da en güzel biçimde yaratıldığı için serviye benzetilir.

Settar Ayıpları örtücü, Hz. Allah.

Seyit Hacı Kemter Dedenin mürşidi. Seyit Derviş Cemal ocağından olan bu mürşit Erzincan’lıdır ve türbesi de Erzincan’dadır.

Sidretü’l-münteha Tasavvufta varılacak son nokta. Sidre kısa boylu bir ağaç olup çöldeki vahalarda ve dağlarda yetişir. Araplar, çölde veya dağda bir yer tarif ederken beşinci sidre, altıncı side gibi işaret olarak kullanırlar. Çöle en yakın sidreye, yani görülen en son sidreye de sidretü’l-müntehâ adını verirler. Miraç gecesinde Cebrail ancak buraya kadar gelmişti ve peygamberimiz sidretü’l-münteha’dan sonra yalnız gitmişti. Dolayısıyla tasavvufta varılacak son noktadır ve aracıya ihtiyaç kalmadığı aşık ile maşukun yüz yüze gelecekleri noktadır.

Sultan baba, Malatya ve Elazığ ovalarını gören dağın başında, Tunceli’de türbesi bulunan evliyaullahtan bir zât.

Süleyman Beni İsrail oğulları peygamberlerindendir. Davut peygamberin oğludur. 12 yaşında babasının yerine tahta geçmiştir. Hem peygamber hem de kraldır. Kudüs’teki Mescid-i Aksa’yı bina etmiştir. Allah tarafından olağan üstü güçlerle donatılmıştır. Üzerinde ism-i azam yazılı yüzüğü ile bütün mahlukata hüküm etmiştir. Kuşların dilini anlarmış. Cinlere ve rüzgara emretme yetkisine sahiptir.

Süleymân tahtı Süleyman peygamberin rüzgarların taşıdığı tahtı. Saltanat ve gücü temsil eder ve bu anlamlara gelecek şekilde mecaz olarak kullanılır.

Sümbül Efendi İstanbul’da gömülü büyük velilerdendir. Adı Yusuf. B. Ali’dir. Sümbül Sinan Efendi diye tanınmıştır. 1452’de Merzifon’da doğan Sümbül Efendi, Çelebi Halifenin vefatı üzerine İstanbul Kocamustafapaşa’daki dergahına postnişin oldu ve şeyhinin kızıyla evlendi. 1529’yılında İstanbul’da vefat etti. Devrinde hem padişah hem de halk tarafından saygı görürdü.

fiah-ı merdan Mertlerin şahı, erkeklerin padişahı, Hz. Ali.

fiaraban tahura En temiz içecek, cennet içeceği. İnsan suresinin 21. Ayetinin sonu. Ayetin tamamının anlamı şöyle: Onların üzerinde yeşil ipekten ve atlastan giysiler olacak, onlar gümüş bilezikler ile süslenecekler ve Rab’leri onlara en temiz içeceklerden ikram edecek. Bu kelimenin tefsirini yapan kimi müfessirler, Allah’ın bizzat kendisi, onların benliğini “bütün kıskançlıklardan, öfkeden, nefretten ve tahribata yol açan her şeyden ve insan vücudunda bulunan her türlü kötülükten” arındırmak ve onlara kendi nurundan içirmek suretiyle ruhsal susuzluklarını giderecektir, şeklinde yorumlamışlardır. (Esed, 3/1218)

fiems ve Kamer sureleri: fiems Kuran-ı Kerimin 91., Kamer ise 54. suresidir. Adını, kıyamet günü ayın yarılmasından bahsettiği ilk ayetin son kelimesi olan ‘kamer’den alır. fiems ise 91. Sure olup adını ilk ayetin ilk kelimesinden alır.

fieriat   Dört kapıdan birincisi.

şeş cihet Altı yön demektir. Alt, üst, ön, arka, sağ ve soldur. Aynı zamanda her taraf, her yer, hiçbir yer, mekandan münezzeh olma halini de işaret eder.

fiîr        Kelime anlamı aslan olan bu kelime ile Hz. Ali kastedilir. Peygamberimiz miraca çıkarken karşısına bir aslan çıkar ve yolunu keser. Peygamberimiz parmağındaki yüzüğü çıkarıp aslan atar. Aslan yüzüğü ağzına alır ve yoldan çekilir. Ertesi gün peygamberimiz miracı anlatırken Hz. Ali ağzından yüzüğü çıkarır ve geri verir. Bu olaydan dolayı Hz. Ali’ye Allah’ın aslanı lakap olur. Aslan manasına gelen bir başka kelime olan Haydar da kullanılır. (Pala. 39)

fiit        Hz. Adem’in oğludur. Kendisine elli sahifelik bir kitap indirildi. Hz. Adem 120 yaşındayken doğdu ve 912 yıl yaşadı. Kabe’yi ilk defa taştan bina eden odur. Kılıcı ilk bulan ve kafirlere karşı kılıçla savaşan da odur. Adı Kuran-ı Kerimde geçmeyen bu peygamberden hadislerle haberdar oluyoruz. Hz. Nuh bu peygamberin neslindendir.

Taha Kuran-ı Kerimin 20. suresi. İsmini ilk ayetinden alır. Kimi müfessirler “Ey insan” anlamında yorumlamışlardır. Bu surenin başlıca teması, Allah’ın peygamberleri eliyle insanoğluna teklif ettiği doğru yol öğretisi ve vahyî dinlerin hepsinin özünde bulunan temel gerçeklerin birbirleriyle aynı ve özdeş olduğu hususudur.

Taki     Asıl adı Muhammed b. Ali’dir. (810-835) Babasıİmam AliRıza annesi Sebike’dir. Ali Naki, Musa, Hasan ve Muhammet adında dört oğlu, Hakime, Ümame, Hübeyre ve Fatıma adında da dört kızı vardır. Soyu Ali Naki’den yürümüştür. Halife Mutasım tarafından yemeğine zehir konularak şehit edildi. Vefat ettiğinde yirmi beş yaşındaydı. Kabri Bağdat’ta Musa Kazım türbesindedir. (Ulusoy, 179)

Tarif    Aşık, arif, tarif, sadık ve zarif. Dervişin sülûkunda geçmesi gereken mertebeler. Zarif mertebesine eren insan-ı kâmil olur. Bu mertebeye ulaşmanın ilk adımı aşık olmaktır.

Tarikat eri Mürşidin huzurunda ikrarbent olup teslimiyete geçen kimse.

Tebbet Kuran-ı Kerimin 111. suresi, Mesed diğer ismi. Tebbet, ‘kurusun’ manasına bir bedduadır. Peygamberimizin amcası Ebu Leheb hakkında inmiştir. Çünkü o, peygamberimize eziyet etmek amacıyla yollarına diken koymuş ve bu işte kendisine karısı da yardım etmiştir.

Teberrâ Düşman bilme. Peygamberimizi, Ali’yi ve bunların neslinden gelen imamlara, masumlara, hatta bunları sevenlere bile düşmanlık gösteren münkirlerden uzak olmaktır. Bunun daha da ilerisi İmam Hüseyin’i şehit eden ve ettirenlere lanet etmekte sakınca görmemektir.(Oytan, 49)

Tecellâ Mürşide görünme, onu yürekte duyma, varlığını hissetme.

Temennâ Niyâzbent olmak, mürşide baş kesmek, teslimiyete geçmek.

Tespih             Namazlardan sonra ve günün belli vakitlerinde söylenen söz. Otuz üçü süphanellah, otuz üçü elhamdülillah ve otuz üçü Allahü ekber’dir. Süphanellah makamı kürstedir yani gövdedeki omurgadır. Omurga otuz üç dişlidir. Kontrol edilemediği için süphanellah makamıdır. Otuz iki diş ve bir ağız ise elhamdülillah makamıdır. Burası insan olduğumuz makamdır. Beyindeki otuz üç merkez ise Allahü ekber makamıdır. Burası külli iradeyle birleşme makamıdır. Bu doksan dokuzu çekip birlemeyen, elifte toplamayan insan-ı kamil olamaz.

Tevellâ Peygamberimizi, Ali’yi ve bunların neslinden gelen on iki imamı, on dört masumu, riyasız, can u gönülden sevmek, hatta onları sevenleri de sevmektir. Tevellâ ve teberrâ Bektâşî ve Alevîlerde ibadettir. Tevellâyı Anadolu’ya getiren Hacı Bektaş Veli’dir. Kendisine bağlanan Rum erenlerine, tevellâsız hiç bir tarikatın kıymetinin olamayacağını ve yaptıkları ibadetlerin Allah katında makbule geçmeyeceğini açıklamıştır. (Oytan, 49-50)

Tevrat Hz. Musa’ya verilen kitap, ahd-i atik. Tasavvufta ise sıfat isimlerin tecellisi, Hakk’ın Hak olma mazharlarından zuhuru.

Tezdim ç_lü Kerbela çölünün bir başka ismi. Bubdan başka beş ismi daha vardır. Bunlar; Ninova, Dürdane, fiattu’l-Fırat, Mariye Deşti ve Gel bela çölüdür.

Tığ-ı kabze Kılıcı tutma yeri.

Tûr-ı Sînâ Sinâ çölünde Hz. Musa’nın ilahi hitabı işittiği dağ. Tasavvufta nefs. “Tur’un sağ yanında ona seslenmiştik.” Meryem, 20/80) Bu ayettte “Ona nefs yönünden seslenmiştik” anlamına gelir. Hz. Musa Allah’a ibadet ederken üzerinde bulunduğu dağda Allah ona nefs yönünden hitap etmişti. Burada olduğu gibi Allah c.c. ehlullaha mağarada, vadide, halvethanede tecelli eder. Dağın darmadağın oluşu nefsin Allah’ta yok olması demektir.

Türbe makamları Allah dostları evliyaların gömüldükleri yerlere denilir. Burada adaklar adanır ve kurbanlar kesilir. Buralar kutsal mekanlardan sayılır.

_ç huruf Elif lam mim. Elif Allah, Lam Ali, Mim Muhammet.

_ç ihlas Kuran-ı Kerimin 112. suresi. Dini törenlerin bir çoğunda bu süre üç defa okunur. Allah’ın sıfatlarının anlatıldığı bu sure sofiler arasında çokça okunur.

_ç yüz altmış altı sure İnsan vücudundaki aza sayısı. Ayrıca Hünkar’ın altısı kadın olmak üzere üç yüz altmış altı halifesi vardır. (Noyan I, s.256)

Üçler beşler yediler Kulların arasında gönülleri Adem’inki gibi olan üç yüz kişi (üz yüzler), Nuh’unki gibi yetmiş kişi, İbrahim’inki gibi kırk kişi, İsa’nınki gibi yedi kişi (yediler), Cebrail’inki gibi beş kişi (beşler), Mikail’inki gibi üç kişi (üçler) İsrafil’inki gibi olan bir kişi vardır. Hangisinden biri ölürse bir alt guruptan en iyisi ve en seçkini onun yerine geçer. Üz yüz kişiden biri ölürse halk arasından biri seçilir. Üç yüz kişiye nükeba, yetmiş kişiye nüceba, kırk kişiye abdal, yedi kişiye ahyar, beş kişiye imad, üç kişiye evtad ve bir kişiye de gavs derler.(Nahşebi, 308-309)

_mmü Gülsüm Hz. Ali’nin iki kızından biri. Kerbela’da kardeşi Hz. Hüseyin’le birlikteydi.

_mmü’l-kitâb Fatiha suresine verilen isimlerden biri. İnsanın yüzüne benzetilir.

_zeyir Harun peygamberin soyundandır. Buhtunnassar Beyt-i muhaddes’i yıktığı zaman kırk bin İsrail oğullarının bilginlerinden kırk bin kişiyi öldürtmüş, Üzeyir’i de küçük diye yanında Babil’e götürmüştü. Buhtunnassar öldükten sonra yeniden imar edilen Bett-i Mukaddes’e döndü. Kırk yaşında kendisine peygamberlik verildi. Tevrat’ı onun kadar iyi bilen yoktu. Allah onu yok edilen Tevrat’ı yeniden İsrail oğlullarına öğretsin diye peygamber olarak gönderdi.

Ve’d-duha       93. Sure. Duha aydınlık sabah vakti, kuşluk vakti. İnsan hayatında az sayıdaki ve geniş aralıklı mutluluk dönemlerini sembolize etmektedir. Durgun ve karanlık geceden sonra aydınlık bir sabah gelir. Salik çektiği sıkıntılardan sonra bir rahata kavuşur ve her şeyi aydınlık sabahta olduğu gibi görmeye başlar. Bu sure iyi ve suçsuz insanları müthiş bir şekilde etkileyen ve hatta zaman zaman Allah’ın aşkın adaletini bile sorgulamalarına yol açan üzüntülere ve sıkıntılara maruz kalmış olan bütün mümin erkek ve kadınları ilgilendirmekte ve onları teselli etmeyi amaçlamaktadır. (Esed III, 1277)

Ve’l-fecr          89. Sure. fiafak yani fecr insanın ruhi uyanışını sembolize eder. Tasavvufta ise salikin belli bir mesafe kat ettikten sonra ruhunda başlayan kıpırdanmalardır.

Vel‚yet Velilik, ermişlik. Hakk’ın kulunu kulun da Mevla’sını dost edinmesi. Allah ile kulu arasındaki karşılıklı sevgi ve dostluk.

Velekad kerrremna      Ayet-i kerime, İsra suresi 70: “Biz ademoğlunu üstün ve onurlu kıldık”. Yani öteki bütün canlıların hatta meleklerin üzerine çıkaran düşünme ve soyutlama yeteneği bahşederek insanın ayırıcı özelliğine dikkat çekmektedir. Hatta onun bu üstünlüğünden dolayı meleklerden ona secde etmesi istenmiştir. (İsra, 61)

vird      Düzenli bir şekilde belli zamanlarda okunmak üzere ayet, hadis ve evliyaullahın sözlerinden derlenmiş dualara vird denir. Her tarikatın kendine özgü bir virdi olur. Virdi olmayanın varidi olmaz, böylelerine feyiz ve ilham gelmez.

Vücudu’l-esma İnsan vücudu, kainatın aslı.

Yahya  Zekeriye peygamberin oğludur. İsa peygamberden altı ay veya üç yıl önce doğmuştur. Çok genç yaşta kendisine peygamberlik verildi. Annesi İlyase Meryem’in teyzesidir. Musa peygamberin şeriatıyla amel etmekte iken İncil indirilmiş ve onunla amel etmeye başlamıştır. Yahudi kralı Herot’un kardeşinin kızıyla evlenmesine izin vermediği için kızın ve annesinin ısrarıyla Herot Yahya’nın başını vurdurttu. Bu olay İsa’nın göğe çıkartılmasından sonra olmuştur. Kuran-ı kerimde hakkında yirmi kadar ayet-i kerime vardır.

Yakup İbrahim peygamberin torunu ve İshak peygamberin oğludur. Eyyüp peygamber de yeğeni olur. Dayısının iki kızıyla evlenmiş ve bunlardan da on iki oğlu dünyaya gelmiştir. Oğulları içinda Yusuf ve Bünyamin aynı anneden doğmuşlardır. Kardeşlerinin Yusuf’u kuyuya atmasında sonra oturduğu evi ağlamaktan ve üzüntüden beytülahzen’e yani hüzün dolu eve çevirdi. O kadar çok ağladı ki sonunda gözleri kör oldu. Yıllar sonra Yusuf kardeşi Bünyamin ile gömleiğini göndermiş ve gözleri açılmıştır. Ömrünün sonunda ise Yusuf’un yanında rahat bir yaşam bir sürmüştür. Yakup peygamberin lakabı İsrail’dir. Onun soyundan gelenlere de israiloğulları denilir. Kuran-ı kerimde hakkında on be ayet vardır. Hz. İbrahim’in yanında gömülüdür.

Yâr      Hz. Muhammet ve Hz. Ali

Yâsin Kuran-ı kerimde 36. Sure. Sureye isim olarak verilen yasin müteşabih ayetlerdendir ve genellikle “ey insan” manasına geldiği kabul edilir. Nida edatı olan ‘ya’nın ya’sı ve Tayy kabilesi lehçesinde insan ile eşanlamlı kullanılan ‘sin’ kelimesi ‘ey insan’ olarak yorumlanmıştır. Bununla kastedilen Hz. Muhammet’tir. Doğrusunu Allah bilir. Bu sure Kuran’ın kalbi kabul edilmiş ve Müslümanlar arasında ayrı bir önem kazanmıştır. Fazileti hakkında hadisler de vardır. (Esed II, 896)

Yedi ayet Fatiha suresi. Bu sure yedi ayet olduğu gibi yedi de adı vardır. Ayrıca yedi ayetle insan cemalindeki hatlar da işaret edilir. Bunlar; iki kaş, dört kirpik ve bir zülüftür. İmam Ali “Ben konuşan Kuran ve ve sebelmesaniyim ve ruhların ruhuyum” buyuruyor. Ademoğlu kendi cemalindeki kalem-i kudret ile mestur olan ol yedi ayeti idrak edince sure-i fatihadan haberdar olur. Fatihanın birinci ayeti Hz. Muhammed’i, ikinci ayet Hasan ve Hüseyin’i, üçüncü ayet Zeynel Abidin’i, dördüncü ayet Muhammed Bakır’ı, beşinci ayet Cafer-i Sadık’ı, altıncı ayet İmam Kazım, İmam Rıza, Taki, Naki, El-Askeri ve Mehdi’yi, Yedinci ayet ise İmam Ali’yi remzeder. (Mürg-i Dil, 39)

Yedi bahr bk. Yedi derya

yedi derya Baştaki yedi sıvı: İki kulak içindeki sıvı, iki gözden gelen göz yaşı, iki burun deliğinden gelen ve ağızdaki tükürük.

yedi g_l bk. Yedi derya.

Yedi harf Boğazdan üst kısmı, bk. yedi ayet.

yedi hat İnsanın yüzündeki siyah tüyler. İki kaş, dört kirpik ve saç. İnsan anasından bu yedi hatla doğar.Bununla kastedilen olay peygamberimizin “Miraç gecesinde tüysüz delikanlı olarak gördüm” buyurmasıdır. Sakalsız ve bıyıksız bir delikanlıda ise toplam yedi hat vardır. (Oytan, 74) Bununla da Miraç gecesinde Hakk’a visal olma kastedilir.

Yedi kapı Baştaki yedi delik: İki kulak, iki göz, iki burun ve bir ağız.

Yedi kat asuman Eski inanışlara göre göklerin yedi kat olduğuna inanılırdı. Birinci gök kamer yani ay, ikinci gök Utarid, üçüncü gök Zühre, dördüncü gök şems yani güneş, beşinci Mirrih, altıncı gök Müşteri ve yedinci gök Zühal’dir. Bunların dışında sabit yıldızların bulunduğu sekizinci kat daha vardır ve bu göğe felekü’l-burc denir. Hepsinin dışında da atlas feleği bulunur ve burada yıldız bulunmaz. (Onay, 437-439) Göbek ile boğaz arasındaki bölüm.

Yedi kat hisar Suflî alem. Göbekten aşağıdaki bölüm.

Yedi mağaza, sekiz dükkan

yedi mushaf İnsan yüzü, bk. Sebu’l-mesâni.

Yedi nişan İnsan yüzü, bk. Sebu’l-mesâni.

Yedi nokta Yedi nokta bir elif eder. Elif ise Allah’ın remzidir. Ayrıca insanın yüzü. Bk. Sebu’l-mesâni.

yedi pınar bk. Yedi derya.

Yedi tamu Yedi kat cehennem. İnsanın nefsâni duyguları: fiehvet, gazab, haset, kibir, riya, kin ve gıybet.

Yedi yüz yetmiş yedi hane İnsan vücudu, bedende bulunan azaların sayısı.

Yediler bk. Üçler beşler yediler.

Yedullah ayeti Fetih suresinin 10. ayeti: “Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah’a bağlılıklarını göstermiş olurlar. Allah’ın eli onların elinin üzerindedir.” Bu ayet ilk bakışta Hubeydiye’de toplanan Müslümanların Hz. Peygambere sundukları inanç ve bağlılıklarına işaret etmektedir. Bu tarihsel delaleti dışında, aynı zamanda kişinin Allah’ın elçilerine inanmasının anlam ve amaç olarak bizzat Allah’a inanmakla eşdeğer olduğunu ve böylece Allah’a itaat etme isteğinin O’nun elçisine de iataati gerektirdiğini anlatır. “Allah’ın eli onların ellerinin üzerinedir.” İfadesi yalnızca Hz. Peygamberin bütün arkadaşlarının kendisine bağlılıklarını bildirmek için el sıkışmalarına işaret etmeyip aynı zamanda onların Allah’ın onların bağlılıklarına şahit olduğunun da mecazi bir ifadesidir.

Yetmiş bin yıl Cebrail’in kudret kandiline konmadan önce uçtuğu süre.

yetmiş üç farz Bektaşilikte uyulması gerek kurallar.

Yetmiş üç harf bk. Yetmiş üç farz.

Yirmi dokuz hûruf      Arap alfabesi aslında yirmi sekiz harften oluşmaktadır. Sufiler ise lamelif’i çift harf saydıkları için yirmi dokuz derler. Ayrıca Kuran’ın sırrı yirmi dokuz surenin başındaki huruf-ı mukattaadadır.

Yirmi sekiz huruf        Arap alfabesindeki harf sayısı. Elin içindeki yirmi sekiz boğum vardır. Alemler elle yaratılması remzeder. Ayrıca kainatın yaratılışını da ifade eder. Ayrıca elin birinde on sekiz birinde de seksen bir rakamları vardır. Bu da Allah’ın (c.c.) doksan dokuz sıfatını gösterir. El bu bakımlardan önemlidir.

Yunus  İsrailoğulları peygamberlerindendir. Musul dolaylarında bulunan Ninova halkına gönderildi. Kavmini Allah’a kulluk etmeye davet etti. Kavmi kabul etmeyip putlara tapmaya devam edince öfkelendi Dicle kenarında dolmuş bir gemiye kimseden habersiz bindi. Allah’ın izni olmadan bindiği için gemi hareket etmedi. Gemiciler “içimizde bir suçlu var. Kura çekelim kime çıkarsa onu denize atalım.” dediler. Kura üç defa Yunus’a çıkınca onu denize attılar. Büyük bir balık gelip onu yuttu. Yunus Allah’ın izni olmadan bulunduğu yeri terk ettiği için pişman oldu af diledi. Balığın karnında kırk gün tövbe etti, af diledi. Sonunda Allah’ın affetmesi sonucu balık onu sahile çıkarıp bıraktı. Balığın karnında iyice zayıflayan Yunus Allah tarafından kavak ağacının dibinde memesi sütlü ceylanlar tarafından besledi. Bu arada kavmi de yaptıklarından pişman olmuşlar ve onu aramaya çıkmışlardır. Yunus Ninova’ya dönünce halkı ona inandı. Yunus peygamber hakkında Kuran-ı kerimde bir sure ve yirmiye yakın ayet vardır.

Yusuf-ı Kenân Kenan’lı Yusuf. Yusuf peygamber. Kenan şimdiki Filistin. Hz. Yakup’un oğlu Yusuf’u kaybettiği ve ağladığı belde. Tasavvufta ise manevi alem, melekut alemini temsil eder. Yusuf’un atıldığı zindan ise maddi alemi temsil eder. Kıssası Kuran-ı kerimde anlatılan Yusuf peygamberin hayatı kısaca şöyledir. Hz. Yakub’un on iki oğlundan on birincisidir. Babası çocukları içinde en çok Yusuf’u severdi. Yusuf gördüğü bir rüyasını babasını anlattı. On bir yıldız, güneş ve ayın kendisine secde ettiği rüyasını dinleyen babası Yakup, kardeşlerinin ona kötülük yapmasından korkup Yusuf’a rüyasını kimseye anlatmamasını söyledi. Kardeşleri Yusuf’u çok kıskanıyorlardı. Onu hile ile kıra götürüp bir kuyuya attılar. Babalarına da bir kurt yedi dediler. Oradan geçen bir kervan Yusuf’u kuyudan çıkardı ve Mısır’a götürüp köle olarak maliye bakanı Aziz’e sattılar. Yusuf’un eşi emsali bulunmayan güzelliği Aziz’in karısı Züleyha’yı büyüledi. Züleyha’nın isteklerini kabul etmediği için iftiraya uğradı ve zindana atıldı. Zindanda yorumladığı rüyalarla kralın gözüne girdi. Maliye bakanı oldu ve geliştirdiği tarımla Mısır’ı kıtlıktan kurtardı. Kendisinden erzak almaya gelen kardeşlerini tanıdı ve kardeşi Bünyamin’i getirtti. Daha sonra kardeşiyle birlikte gömleğini babasına gönderdi ve babasının ağlamaktan kör olan gözlerinin tekrar açılmasını sağladı. Daha sonra babasını yanına aldırttı. Züleyha ile evlendi ve üç çocuğu oldu. Kuran-ı kerimde anlatılan en güzel kıssa olduğu için kıssaların en güzeli anlamında ‘ahzenü’l-kassas’ olarak isimlendirildi. Çok güzel oluşu, hayası, köle iken kral oluşu, rüya tabir etmesi ve Züleyha ile olan ilişkisi devamlı gönderme yapılan özellikleridir. Kuran-ı kerimde adına bir sure vardır.

Yüz d_rt kitap            Allah Taalanın peygamberlerine gönderdiği kitap sayısı. Yalnız bunlardan dördü kitap diğer yüzü suhuf şeklinde geçer. Kuran-ı Kerim’de Hz. İbrahim ve Hz. Musa’ya bahseden iki ayet vardır. Ebu Zer’den rivayet edilen zayıf bir hadise göre sayfaların sayısı yüz olup şu peygamberlere gönderilmiştir: Hz. Adem 10 sayfa, Hz. fiit’e 50 sayfa, Hz. İdris’e 30 sayfa, Hz. İbrahim’e 10 sayfa. Bu gün bu sayfalardan hiç biri elimizde yoktur.Suhuflara göre daha hacimli olan ve kitap şeklinde olanlar ise; Tevrat Hz. Musa’ya, Zebur Hz. Davud’a, İncil Hz. İsa’ya ve Kuran Hz. Muhammet’e gönderilmiştir. (İlmihal c.1, s.101)

Yüz on d_rt bin hece Adem’in cemalindeki on iki burcun hikmetleri.

Yüz on d_rt sure Kuran-ı Kerim, yüz on dört sureden oluşmaktadır.

Yüz yirmi bin kelam Peygamberimizin Hazreti Ali (k.v) ile konuştuğu kelam sayısı. Otuz bini şeriata, otuz bini tarikata, otuz bini marifete ve otuz bini hakikate aittir.

Zahir   Bir şeyin dış yüzü ve görünen tarafı. fieriat, şeri hükümler. Zahiri amel ve hükümler hakkında bilgisi olanlara zahir uleması denir. Ayrıca salikte tecelli eden Hakk’a da zahir denir. Ayrıca zahir Allah’ın güzel isimlerinden biridir ve varlığını ve birliğini belgeleyen bir öok delilin bulunması açısından apaşikardır. (Yurdagür, 213-214)

Zaloğlu Rüstem Meşhur İranlı kahraman. fiehname’de kendisinden övgüyle bahsedilir. Kahramanlık, acı kuvvet ve yenilmezlik sembolü olarak şiirde kullanılır. Delikanlılığında bir çok devi öldürmüş ve olağanüstü başarılar göstermiştir. M.Ö. IV. Asırda Keykavus devrinde yaşadığı sanılmaktadır. (Pala, 415.)

Zarif    Aşık, arif, tarif, sadık ve zarif. Dervişin sülûkunda geçmesi gereken mertebeler. Zarif mertebesine eren insan-ı kâmil olur. Bu mertebeye ulaşmanın ilk adımı aşık olmaktır.

Zebur  Kelime anlamı yazılı ve şey ve kitap olan Zebur, Hz. Davud’a indirilmiş ilahi kitabın adı. Kuran’da “Davud’a da Zebur’u verdik” şeklinde geçer. (İsra, 55) Zebur İlahi kitapların en küçüğü olup yeni dini hükümler getirmemiştir. Bugün elde bulunan Zeburlar, lirik söyleyiş ve ilahilerden, Allah’a övgü ve hikmetli sözlerden ve bir takım nasihatlerden meydana gelmiştir. Eski Ahid’de yer alan Mezmur’ların bir kısmının Zebur olduğu kabul edilmektedir. Tasavvufta ise fiil sıfatlarının tecellisi. Nitekim kaynağı sıfatlar olan bütün isimlerin tecellilerine, Tevrat, kaynağı zat olan isimlerin tecellilerine İncil, bütün isim ve sıfatların tecellilerine Furkan, mutlak zatın tecellisine Kuran denir. (Cili, I, 103-104)

Zekeriya İsrail oğulları peygamberlerindendir. Süleyman peygamberin neslindendir. Beyt-i mukaddeste Tevrat’ı yazan ve kurban kesen odur. Meryem’in dayısıdır ve onun himayesinde büyümüştür. Çok ihtiyar yaşında oğlu Yahya dünyaya geldi. fiehit edilişi hakkında iki rivayet vardır. Birincisi Hz. İsa’nın babasız doğması üzerine onunla Meryem hakkında çıkardıkları dedikodudur. İkincisi ise Yahya’nın ölüm fermanı çıkınca ona yardım etmesidir. Rivayete göre düşmanlarından kaçıp beyt-i mukaddeste bir ağacın kovuğuna saklanmış. Ancak eteği dışta kalmış. fieytan da bunu Yahudilere gösterince onlar da ağaçla birlikte onu testereyle kesmişler. Kuran-ı kerimde hakkında birçok ayet vardır.

Zemzem İnsan-ı kâmilin dilinden dökülen ledün ilminin esrarı. Zemzem Arapça’da ‘çok bol su’ anlamına geliyormuş. Bir başka rivayete göre Kıptîce ‘yavaş yavaş ak, dur’ anlamı da varmış. Hz. Hacer suyun kaynaktan fışkırdığını görünce ‘yavaş yavaş ak, dur’ manasına zemzem demiş. Hz. Hacer’in Mısırlı bir köle olduğu düşünülecek olursa bu anlamı da makul görünüyor. Hz. İsmail tarafından çıkartıldığı için ‘İsmail Kuyusu’ da deniliyor. Zemzem’in ilginç bir tarihi var. Hz. Hacer oğluyla birlikte bu suyun başında yaşarken onlardan yerleşmek isteyen Curhumlulara izin vermiş. Sonra Hz. İsmail bu kabileden bir kız alınca burada çoğalmışlar. Diğer insanlara zulüm etmeye başlayıncaya Mekke’den çıkartılan Curhumlular giderken zemzem’i de pislikler ve ç_plerle kapatıp gitmişler. Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalip gördüğü bir rüya üzerine zemzem’in yerin kazıp yeniden çıkarmış. O günden sonra muhtelif halife ve padişahlar döneminde bir takım değişikliklere uğrayan zemzem en son Suudlular tarafından şimdiki haline getirilmiş. (Güleç, 57) Hacıbektaş’ta Çilehane’nin sol tarafında sırtın altında taştan yapılmış çeşme ‘Zemzem pınarı’ diye ünlüdür. (Noyan I, 499)

Zeynelabidin bk. Ali Asgar

Zeynep           Kerbela’da bulunan Hz. Hüseyin’in kardeşi, Hz. Ali’nin kızı.

Z_hre Zühre, Satürn gezegeninin diğer adıdır ve arza yakın ve nücüm ilmine göre yeri üçüncü felek olan bir yıldızdır. Kervankıran ve çoban yıldızı gibi adları da vardır. Edebiyatta bir adı da nâhittir. Yıldız ilmine göre soğuk ve rutubetlidir. Eğlence, kibarlık, hafiflik, zevk, sefa, yeme-içme ve güzellik özellikleridir. Yunan mitolojisinde Afrodit, Romalılarda ise Venüs’ün karşılığıdır. Doğu mitolojisine göre Harut ve Marut’u baştan çıkartan fettan kadındır. (Onay, 446-448)

Zülal    Saf, hafif ve tatlı su. Cennet içeceği.

Zülcelal Celal sahibi, ululuk sahibi olan Hz. Allah.

Saff, 6: “Hatırla ki Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı, benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti.”

fiahidi İbrahim Dede, Gülşen-i Vahdet, Haz. Numan Külekçi, Ankara, 1996, s. 53-54

Bu mezheb hakkında daha fazla bilgi için bk. Abdülbaki Gölpınarlı, Hurufilik Metinleri Kataloğu, 2. Bs., Ankara, T.T.K., 1989.